Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 44

mevzuubahsetme * Mevzubahsetmek durumu.
mevzuubahsetmek * Söz etmek.
mey * Şarap.
mey * Doğu Anadolu’da kullanılan bir tür küçük zurna.
meyal * Bkz. hayal meyal.
meyan * Bkz. meyan kökü.
meyan * Ara, orta.
meyan balı * Meyan kökünden elde edilen şurup.
meyan kökü * Fasulyegillerden, 30-60 cm yükseklikte, tüysü yapraklı, mavimsi, mor çiçekli, tatlı olan toprak altı bölümleri
hekimlikte ve serinletici içkilerin yapımında kullanılan, çok yıllık otsu bir bitki (Glycyrrhiza glabra).
meyancı * Aracı, aracılık eden kimse.
meyancılık * Aracılık eden kimsenin durumu.
meyane * Çorba gibi yiyeceklere lezzet kazandırmak için un ve yağla yapılan sos.
meyanesi gelmek * (helva vb. için) kıvamına gelmek.
meydan * Alan, saha.
* Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri.
* Bulunulan yer ve çevresi, ortalık.
* Fırsat, imkân veya vakit.
* (Mevlevî tekkelerinde) Ayin yapılan yer.
meydan (bir şeye veya kimseye) kalmamak * fırsat bulamamak.
meydan açmak * sebep olmak.
meydan almak * gelişmek, yayılmak, genişölçüde olmak.
meydan bırakmamak * fırsat vermemek.
meydan bulamamak * fırsat bulamamak.
meydan dayağı * Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak.
meydan dayağına çekmek * herkesin içinde veya çok dövmek.
meydan korkusu * Bkz. alan korkusu.
meydan muharebesi * Meydan savaşı.
meydan okumak * korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek; kavga veya yarışmaya çağırmak.
meydan saati * Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat.
meydan savaşı * Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı.
meydan sazı * On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığıen
büyük saz, divan sazı.
meydan vermemek * kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak.
meydana atılmak * ortaya çıkmak.
meydana atmak * ortaya çıkarmak.
meydana çıkarmak * açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek.
* bularak ortaya çıkarmak.
meydana çıkmak * ortaya çıkmak, görünmek.
* belli olmak.
* yetişmek, büyümek.
meydana dökmek * hepsini sergilemek, ortaya dökmek.
meydana düşmek * bir işyapmak için kendini ortaya atmak.
meydana gelmek * olmak, oluşmak.
* ortaya çıkmak.
meydana getirmek * olmasını sağlamak, oluşturmak.
meydana koymak * yapıp ortaya çıkarmak, göstermek.
meydana vurmak * belli etmek, ortaya çıkarmak.
meydancı * Avlu, bahçe gibi yerleri süpürüp temizleyen hizmetli.
* Hapishane koğuşlarında ayak işlerini gören kimse.
* Mevlevî tekkelerinde konukları, Mevlevîleri karşılayan, meydanıaçan, Mevlevî raksını düzenleyen tarikat
adamı.
meydancık * Küçük meydan.
meydancılık * Meydancı olma durumu.
meydanda * Ortada, belli, açık, aşikâr.
* Ortada bulunan, gözle görülen şey.
meydanda bırakmak * açıkta, evsiz barksız bırakmak.
* ortada, herkesin gözü önünde bırakmak.
meydanı(birine veya bir şeye) bırakmak * savunduğu şeyden vazgeçmek veya yarışmadan çekilmek.
meydanı boş bulmak * kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırıdavranışlarda bulunmak.
meydanî * Bir tür çiçek.
meydanlık * Geniş, meydana benzeyen yer, açıklık.
meyhane * İçki satılan ve içilen yer, içki yeri.
* Kabare.
meyhane pilâvı * Kıyma, soğan, biber ve domates kullanılarak bulgurdan yapılan bir pilâv türü.
* Meyhane havasına özgü ve mezelik niteliğinde olan pilâv.
meyhaneci * Meyhane işleten kimse.

Bir yanıt yazın