mızrap | * Telli çalgılarıçalmaya yarayan ve ağaç, kemik, maden veya kiraz ağacından yapılan alet, çalgıç, tezene. |
mızraplı | * Telleri bir mızrap veya parmakla çalınan (saz). |
mi | * Bkz. mı/ mi. |
mi | * Gam dizisinde re ile fa arasındaki ses ve bu sesi gösteren nota işareti. |
miadıdolmak | * bir şeyin kullanım süresi bitmek,eskimek. |
miadı gelmek | * zamanı gelmek. |
miat | * Bir şeyin yapılması için tanınan süre. * Bir şeyin yerine yenisinin verilebilmesi için kabul edilmiş bulunan süre, kullanma süresi. |
mibzer | * Tohum ekme aleti. |
miçel | * Selüloz moleküllerinin en küçük parçası. |
miço | * Muço. |
mide | * Omurgalılarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak bağırsağıarasında besinlerin sindirime hazır duruma getirildiği omurgasız hayvanlarda sindirim kanalının bu bölgeye karşılık olan parçası. * Karın, karın bölgesi. * Yemek yeme isteği. |
mide ağzı | * Yemek borusunun mideye açılan alt ucu. |
mide bulandırmak | * kusacak bir duruma getirmek. * Kuşkulandırmak. |
mide fesadı | * Çok ve çeşitli yemenin yol açtığımide bozukluğu. |
mide fesadına uğramak | * çok ve çeşitli yiyecekler yemekten midesi bozulmak. |
mide kapısı | * Midenin onikiparmak bağırsağına açılan alt ucu. |
mideci | * Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen (kimse). |
midesi (veya içi) ezilmek (veya kazınmak) | * açlık duymak. |
midesi almamak (kaldırmamak, kabul etmemek veya götürmemek) | * hastalık, tiksinme gibi sebeplerle bir şeyi yiyememek. * çirkin bir şey karşısında huzursuz olmak, rahatıkaçmak. |
midesi bulanmak | * kusacak gibi olmak. * iğrenmek, tiksinmek. * kuşkulanmak, işkillenmek. * huzursuz olmak, rahatıkaçıp tedirgin olmak, hoşlanmamak. |
midesi ekşimek (kaynamak veya yanmak) | * yeni yenilmişyiyeceklerden ötürü midede rahatsızlık duymak. |
midesiz | * Yenmeyecek şeyleri yiyen. * Hiçbir şeyden tiksinmeyen, en iğrenilecek şeyler karşısında bile tiksinti duymayan. |
midevî | * Mide ile ilgili olan. * Mideye uygun olan, mideye iyi gelen. |
mideye oturmak | * yenilen şey sindirilmeyip mideye rahatsızlık vermek. |
mideyi bastırmak | * hafif şeyler yiyerek açlığını gidermek. |
midi | * Orta. |
midi etek | * Diz kapağınıörten veya diz kapağından üç dört santim kadar aşağı inebilen etek. |
midibüs | * Küçük otobüs. |
midibüsçü | * Midibüs alıp satan, işleten veya kullanan kimse. |
midilli | * Normalden daha küçük boyda, bir tür at. |
midye | * Yassısolungaçlı, yumuşakçalardan, kabukları birbirine eşit, denizlerin kayalık yerlerinde kümeler durumunda yaşayan eti yenir bir hayvan (Mytilus). |
midyeci | * Midye avlayan veya satan kimse. |
midyecilik | * Midyecinin işi. |
midyelik | * Yapay olarak midye üretilen yer. |
miftah | * Anahtar. |
migmatit | * Tortul katmanlar arasına mağma girmesiyle oluşan değişim kayacı. |
migren | * Yarım başağrısı. |
miğfer | * Savaşta başıdışdarbelerden koruyan, demir, çelik vb. yapılmış başlık, tolga. |
mihanikî | * Düşünmeden, ölçülerek değil de yalnızca alışkanlığın verdiği kolaylıkla veya yalnız kasların hareketiyle yapılan (iş, hareket vb.), mekanik. |
mihenge vurmak | * denemek. |
mihenk | * Denek taşı. * Birinin değerini, ahlâkınıanlamaya yarayan ölçüt. |
mihman | * Konuk misafir. * Kalıcı. |
mihman olmak | * konuk olarak bulunmak. |
mihmandar | * Resmî konuklarıağırlamak ve onlara kılavuzluk etmekle görevlendirilen kimse, konukçu. |
mihmandarlık | * Mihmandarın yaptığı iş. |
mihnet | * Sıkıntı, üzüntü. |
mihnet çekmek | * sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntıçekmek. |
mihr | * Müslüman bir erkeğin nikâh esnasında eşine vermeyi kabullendiği mal veya para. |
mihrabımsı | * Mihraba benzeyen. |
mihrace | * Hindistan’da racadan daha büyük hükümdarlara verilen unvan. |
Kategoriler