mağşuş | * Karışık. |
mahal | * Yer, yöre, mevzi. |
mahal kalmamak | * gerek kalmamak, gereği olmamak. |
mahal yok | * yeri, gereği yok. |
mahalle | * Bir şehrin bir kasabanın, büyükçe bir köyün bölündüğü parçalardan her biri. * Bir mahallede oturan insanlar, mahalle halkı. |
mahalle arası | * Mahallenin sokaklarıarasında kalan yer. |
mahalle arkadaşı | * Aynımahallede oturan komşu veya dost. |
mahalle bekçisi | * Mahallenin güvenliğini, düzenini sağlamada yardımcı olan güvenlik görevlisi. |
mahalle çapkını | * Beceriksiz çapkın. |
mahalle imamı | * Mahalledeki mescitte veya camide görevli imam. |
mahalle kahvesi | * Mahallede oturanların devam ettiği, oyun oynadığı, çay vb. meşrubat içtiği kahve. |
mahalle kahvesi gibi | * havasız, gürültülü ve kalabalık (yer). |
mahalle karısı | * Görgüsüz, kavgacıkadın. |
mahalle mektebi | * Mahallede bulunan ilkokul. |
mahalle muhtarı | * Mahallenin yasal işlerini yapmak üzere, o mahallede oturanlar tarafından seçilen kimse. |
mahallebi | * Bkz. muhallebi. |
mahallebici | * Bkz. muhallebici. |
mahallebicilik | * Bkz. Muhallebicilik. |
mahallece | * Mahallede oturanlar tarafından, mahalleliye göre. |
mahalleli | * Aynımahalleden olan. * Aynımahallede oturan kimselerin bütünü. |
mahalleyi ayağa kaldırmak | * bağırıp çağırarak konu komşuyu tedirgin etmek. |
mahallî | * Yöresel, yerel. |
mahallî idare | * Bkz. yerel yönetim. |
mahallî seçim | * Bkz. Yerel seçim. |
mahallîleşme | * Yöreselleşme, yerelleşme. |
mahallîleşmek | * Yöreselleşmek, yerelleşmek. |
mahana | * Bahane, ileri sürülen sözde sebep. |
maharet | * İşgörmede becerikli, uzluk, beceri, ustalık. |
maharet kazanmak | * beceri edinmek, ustalaşmak. |
maharetli | * Eli işe yatkın, becerikli, usta. |
maharetsiz | * Eli işe yatkın olmayan, beceriksiz. |
maharetsizlik | * Maharetsiz olma durumu. |
mahbes | * Ceza evi, hapishane. |
mahbube | * Sevilen kadın. |
mahbup | * Sevilen erkek. |
mahcubiyet | * Utangaçlık, sıkılganlık. |
mahcup | * Utangaç, sıkılgan. |
mahcup çıkarmak (veya çıkarmamak) | * utandırmak (veya utandırmamak). |
mahcup etmek | * utandırmak. |
mahcup kalmak | * utanmışolmak. |
mahcup olmak | * utanmak. |
mahcupluk | * Mahcup olma durumu, utangaçlık. |
mahcur | * Kısıtlı. |
mahcuz | * Haciz altına alınmış, hacizli. |
mahdum | * Erkek evlât, oğul. |
mahdut | * Çevrilmiş, sınırlanmış. * Sayısı belli olan, sayılı, az. * Dar, basit. |
mahfaza | * İçinde küpe, yüzük, bilezik vb. gibi değerli süs eşyalarının saklandığıkutu. |
mahfazalı | * Mahfazası olan. * Korunan, mahfuz. |
mahfe | * Deve, fil gibi hayvanların sırtına konulan, üzerine oturmaya yarayan sepet. |
mahfel | * Bkz. mahfil. |
Kategoriler