Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 66

mukaar * İçbükey, obruk, konkav.
mukabele * Karşılık verme, karşılama, karşılık.
* Karşılaştırma, karşılıklıyapılan okuma.
* Karşı gelme, başkaldırma.
* Camilerde Kur’an okunurken, hafızların da karşılık olarak ezbere Kur’an okumaları.
mukabele etmek * karşılık vermek, karşılıkta bulunmak.
* karşı gelmek.
mukabele okumak * ramazanda, en çok camide yüksek sesle ezbere kur’an okumak.
mukabeleci * Camilerde Kur’an okuyan kimse.
* Bürolarda temize çekilmişhesaplarımüsveddeleri ile karşılaştıran görevli.
* Askerin yoklamasınıyapan kimse.
mukabelede bulunmak * karşılık vermek.
mukabeleli * Karşılığı olan, mukabelesi bulunan.
mukabelesiz * Karşılığı olmayan, mukabelesi bulunmayan.
mukabil * Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan.
* Bir şeyin karşısında bulunan.
* Karşılık.
* Karşılık olarak, karşılığında.
mukaddem * Önce gelen, önceki.
* Öncül.
mukaddema * Önce, evvelce, eskiden.
mukaddeme * Bkz. mukaddime.
mukadder * Yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan.
mukadderat * Yazgı.
mukaddes * Kutsal.
mukaddesat * Kutsal sayılan her türlü inanç ve davranışlar.
mukaddesatçı * Kutsal tanınan şeylere aşırıölçüde bağlılık gösteren kimse.
mukaddime * Ön söz.
* Bir olayın başlangıcı.
mukaffa * Kafiyeli, uyaklı.
mukallit * Taklitçi.
mukallitlik * Mukallit olma durumu, mukallidin işi.
mukannen * Belli, belirli, kesinleşmiş, şaşmaz.
* Kanun durumuna gelmiş, kanunlaşmış.
mukarenet * Yaklaşma, kavuşma, bitişme.
* Yakınlık.
mukarrer * Kararlaşmış, kararlaştırılmış.
mukarrer bulunmak * kararlaşmak.
mukarrerat * Alınan kararlar, kararlaştırılmışşeyler.
mukassem * Ayrılmış, bölünmüş.
mukassi * Sıkıntılı, sıkıntıverici, bunaltıcı.
mukataa * Kesim.
mukataalı * Kesime verilmiş(yer).
mukattar * Damıtılmış, damıtık.
mukavele * Sözleşme.
mukavele yapmak * sözleşmek.
mukaveleli * Sözleşmeli.
mukavelename * Sözleşme.
mukavelesiz * Sözleşmesiz.
mukavemet * Dayanma, karşıdurma, karşıkoyma, direnme, direniş, dayanırlık.
* Direnç.
mukavemet etmek * direnmek, dayanmak, karşıkoymak.
mukavemet göstermek * direnmek, karşıkoymak.
mukavemet koşusu * 3-15 km arasındaki uzun mesafeli koşular.
mukavemetçi * Düşman saldırısına boyun eğmeyip her çeşit araçla karşı gelen yurtsever.
* Uzun mesafe koşucusu.
mukavemeti kırılmak * direnci, gücü azalmak.
mukavemetli * Dayanıklı, güçlü, dirençli.
mukavemetsiz * Dayanıksız, güçsüz, dirençsiz.
mukavim * Dayanıklı, güçlü, dirençli.
* Karşıkoyan, başkaldıran.
mukavva * Karton.
* Bu kâğıttan yapılmış.
mukavves * Kavisli, eğri, eğmeçli.
mukavvi * Kuvvetledirici, güç katıcı.
mukayese * Benzeterek veya karşılaştırarak değerlendirme, karşılaştırma, kıyaslama.
mukayese etmek * karşılaştırmak, kıyaslamak.

Bir yanıt yazın