mahmuzlanma | * Mahmuzlanmak işi. |
mahmuzlanmak | * Mahmuzlamak işine konu olmak veya mahmuzlamak işi yapılmak. |
mahmuzlu | * Mahmuzu olan. |
mahna | * Mahana. |
mahpus | * Kapatılmış, hapsedilmiş(kimse). * Bir çeşit tavla oyunu. |
mahpushane | * Ceza evi, hapishane. |
mahpusluk | * Mahpus olma durumu. * Mahpus olma süresi. |
mahra | * Üzüm taşımaya yarayan ağzı geniş, dibi dar tahta kap. |
mahrama | * Bazı bölgelerde kadınların sokağa çıkarken manto üstüne örtündükleri işlemeli genişörtü. |
mahreç | * Çıkışyeri, çıkak. * Boğumlanma noktası. * Payda. |
mahrek | * Yörünge. |
mahrem | * Yakın akrabadan olduğu için nikâh düşmeyen. * Başkalarına söylenmeyen, gizli. * Sırdaş. |
mahremiyet | * Gizli olma durumu, gizlilik. |
mahremiyetine girmek | * bir kimsenin özel hayatınıöğrenecek kadar ona yakın olmak. |
mahremlik | * Mahrem olma durumu. |
mahrukat | * Yakacak, yakıt. |
mahrum | * Yoksun. |
mahrum olmak | * yoksun kalmak. |
mahrumiyet | * Yoksunluk. |
mahrut | * Koni. |
mahrutî | * Konik. |
mahsuben | * Hesaba geçirilerek, alacağa sayılarak, hesabına sayılmak üzere. |
mahsubunu yapmak | * hesabınıyapmak, hesabına geçirmek. |
mahsul | * Ürün. * Ortaya çıkan, elde edilen şey, verim. |
mahsulât | * Ürünler. * Ortaya çıkan, elde edilen şeyler. |
mahsuldar | * Bitek, verimli. |
mahsup | * Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş. |
mahsup etmek | * hesap etmek, hesaba geçirmek. |
mahsur | * Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş. |
mahsur kalmak | * kuşatılmak, sarılmak, çevrilmek. |
mahsus | * Özgü. * Biri veya bir şey için ayrılmış, münhasır. * Özel olarak, bilhassa. * Bilerek, isteyerek. * Şaka olarak, şakadan. |
mahsus | * Duyulan, anlaşılan, hissedilen. * Belli, ortada, aşikâr. * Özellikle, yürekten. |
mahsusen | * Özellikle. |
mahşer | * Kıyamet günü dirilenlerin toplanacaklarına inanılan yer. * Büyük kalabalık. |
mahşer gibi | * çok kalabalık. |
mahşer günü | * Kıyamet. |
mahşer midillisi | * Kısa boylu, fitneci (kimse). |
mahşere dönmek | * çok kalabalıklaşmak. |
mahşerî | * Mahşeri andıran. |
mahunya | * İki çeneklilerden, çiçekleri sarırenkte, kokulu ve salkım durumunda olan, köklerinden sarı boya çıkarılan bir süs bitkisi (Mahonia). |
mahur | * Klâsik Türk müziğinde bir makam. |
mahurbuselik | * Klâsik Türk müziğinde bir makam. |
mahut | * Bilinen, adı geçen, sözü geçen. |
mahvetme | * Mahvetmek işi. |
mahvetmek | * Yok etmek. * Bozup işe yaramaz duruma getirmek. * Onmaz duruma getirmek. * Boşa gitmesine sebep olmak, heba etmek. |
mahviyet | * Alçak gönüllülük. |
mahvolma | * Mahvolmak işi. |
mahvolmak | * Yok olmak. * Bozulup yararsız duruma gelmek. * Onulmaz duruma gelmek. * Boşa gitmek, heba olmak. |
mahya | * Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazıveya yapılan resim. * Çatılarda iki eğik yüzeyin birleştiği bölüm. |
mahya ışıklığı | * Mahya üzerine yazılan ışıklıyazı. |
Kategoriler