muzmahil | * Çökmüş, çöküntüye uğramış. |
muztar | * Bir işi yapmak zorunda kalan, zorunlu. |
muztar kalmak | * zorunda kalmak. |
mü | * Bkz. mı/ mi. |
mübadele | * Değiş, değiştokuş. |
mübadele etmek | * değiştokuşetmek. |
mübadil | * Başkasının yerine getirilmiş, mübadele edilmiş. * Lozan antlaşmasına göre, Türkiye’de, İstanbul dışında oturan Rumlarla değiştirilerek BatıTrakya dışındaki Yunanistan’dan getirilen Türklere verilen ad. |
mübahase | * Konuşma. |
mübalâğa | * Abartma, abartı. |
mübalâğa etmek | * abartmak. |
mübalâğacı | * Abartıcı. |
mübalâğacılık | * Abartıcılık. |
mübalâğalı | * Abartılı. |
mübalâğasız | * Abartısız. |
mübarek | * Verimli, bereketli. * Kutlu, uğurlu, kutsal. * Beğenilen, sevilen şeyler için söylenir. * Kızılan, şaşılan kimse veya şeyler için alay yollu kullanılır. * Çok saygıduyulan. |
mübarek ay | * Dinî bakımdan kutsal sayılan, özelliği veya önemi olduğuna inanılan ay. |
mübarek gün | * Dinî bakımdan özelliği ve önemi olan gün (günler). |
mübarek olsun! | * “hayırlı, uğurlu olsun” anlamında bir kutlama sözü. |
mübarek otu | * Birleşikgillerden, sarıçiçekli, bir yıllk ve otsu bir bitki (Cnicus benedictus). |
mübareze | * İki düşman taraftan çıkan birer kişinin çarpışması. |
mübaşeret | * Bir işe başlama, girişme. |
mübaşir | * Mahkemede duruşmaya girecekleri ve tanıklarıçağıran, yargıcın emirlerini bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli, çağrıcı. |
mübaşirlik | * Mübaşir olma durumu. * Mübaşirin görevi. |
mübayenet | * Ayrılık, başkalık. * Tutmazlık, karşıtlık, uyuşmazlık. |
mübeşşir | * Muştu veren, müjde getiren (kimse). |
mübeyyiz | * (yazıları) Temize çeken kimse. |
mübrem | * Çok gerekli olan, kaçınılmaz, vazgeçilmez. |
mücadele | * İki taraf arasında, birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için yapılan zorlu çalışma, savaş. * Herhangi bir amaca erişmek veya bir kuvvete karşıkoyabilmek için bir kişi veya topluluğun güçlü, sürekli çabası, savaşım. * Hasmınıyere sermek için göğüs göğüse yapılan çarpışma. |
mücadele etmek | * uğraşmak, savaşmak, çatışmak. |
mücadele vermek | * savaşvermek, mücadele etmek. |
mücadeleci | * Mücadele etmeyi seven, savaşımcı. |
mücahit | * Kutsal ülküler uğruna savaşan (kimse), alp eren. |
mücahitlik | * Mücahit olma durumu. |
mücamaa | * Cinsel ilişkide bulunma. |
mücavir | * Yakın komşu. |
mücazat | * İşlenen bir suçtan ötürü ceza verme. |
mücbir | * Zorlayan, zorlayıcı. |
mücbir sebep | * Herhangi bir kimse tarafından alınacak önlemlere karşı, önüne geçilmesi olanaksız, borcun yerine getirilmesine engel, borçlunun iradesi dışında beklenmedik olaylar. |
mücehhez | * Donanmış. * Hazırlıklı, hazırlanmış. |
mücehhez olmak | * taşımak, kendinde bulundurmak. |
mücellâ | * Parlatılmış, parlak. |
mücellit | * Ciltçi. |
mücellithane | * Cilt evi. |
mücellitlik | * Ciltçilik. |
mücerrep | * Denenmiş, sınanmış. |
mücerret | * Soyut. * Evlenmemiş, bekâr. * Yalın durum. * Soyut. * Yalnız, ancak. |
mücessem | * Cisim durumunda olan. * (soyut kavramlar için) Somut bir varlıkta tam olarak belirmişolan. |
mücevher | * Değerli süs eşyası. |
mücevher kutusu | * Mücevherlerin saklandığıküçük kapalıkutu. |
mücevher mahfazası | * Mücevher kutusu. |
Kategoriler