müstafi | * Kendi isteğiyle işinden çekilmiş, istifa etmiş. |
müstağni | * Elinde olanla yetinen, doygun. * Nazlıdavranan. |
müstahak | * Hak etmiş, hak kazanmış, lâyık. * Bir kimsenin lâyık olduğu ödül veya ceza. |
müstahak olmak | * hak kazanmak, lâyık olmak. |
müstahdem | * Hizmette bulundurulan (kimse), hizmetli, odacı, hademe. |
müstahkem | * Belirtilmiş, tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış. |
müstahkem mevki | * Türlü savunma tesislerini kapsayan bölge. |
müstahsil | * Üretici, yetiştirici. |
müstahzar | * Kullanıma hazır duruma getirilmiş, hazırlanmış. * Önceden hazırlanarak eczahanede bulundurulan hazır ilâç. |
müstahzarat | * Eczahanelerde hazır olarak bulundurulan ilâçlar. |
müstait | * Doğuştan yetenekli, kabiliyetli olan. |
müstakar | * İstikrar bulmuş, durulmuş. * Karar kılınan, yerleşilen yer. |
müstakbel | * İleri bir tarihte beklenen, gelecek. * Gelecek (zaman), istikbal. |
müstakil | * Bağımsız. * Kullanışyönünden başka bir yapı ile bağlantısı olmayan. * Kullanışyönünden belli kişi veya kişiler için ayrılmışolan. |
müstakim | * Doğru, doğruluktan şaşmayan. * Doğrulu. |
müstamel | * Kullanılmışolan. * Yeni olmayan, eski. |
müstantik | * Sorgu yargıcı. |
müstantiklik | * Sorgu yargıçlığı. |
müstear | * Eğreti olarak alınmış, takma. * Klâsik Türk müziğinde bir makam. |
müstebat | * Olacağısanılmayan, uzak görülen. |
müstebit | * Hükmü altında bulunanlara söz hakkıve davranışözgürlüğü tanımayan, zorba, despot. |
müstebitlik | * Müstebit olma durumu veya müstebitçe davranış, zorbalık, despotluk. |
müstecir | * Kira karşılığında bir yeri tutan kimse, kiracı. |
müstefit | * Yararlanma. |
müstefit etmek | * yararlandırmak. |
müstefit olmak | * yararlanmak, faydalanmak. |
müstehase | * Fosil, taşıl. |
müstehcen | * Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız. |
müstehcenleşme | * Müstehcenleşmek işi veya durumu. |
müstehcenleşmek | * Müstehcen duruma gelmek. |
müstehcenlik | * Müstehcen olma durumu. |
müstehlik | * Tüketici. |
müstehzi | * Alaycı. |
müstekreh | * İğrenç. |
müstelzim | * Gerektiren. * Gerekli olan, gereken. |
müstemirren | * Ara vermeden, sürekli olarak. |
müstemleke | * Sömürge. |
müstemlekeci | * Sömürgeci. |
müstemlekecilik | * Sömürgecilik. |
müsteniden | * Dayanarak. |
müstenit | * Dayanan, yaslanan. |
müstenkif | * Oy vermekten veya bir karara katılmaktan çekinen, çekimser. |
müstensih | * İstinsah eden, suret çıkaran kimse. * (yazıları) Çoğaltma makinesi, teksir makinesi. |
müsterih | * Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan. |
müsterih olmak | * içi rahat olmak, kaygıdan kurtulmak. |
müstesna | * Bir bütünün veya kuralın dışında olan, kural dışı, şaz. * Benzerlerinden üstün olan, benzerleri az bulunan. * Ayrıcalı, ayrıtutulan, ayrık. * Dışındaki, ayrıtutularak, hariç. |
müsteşar | * Kendisinden bilgi alınan, kendisine danışılan kimse. * Bakanlıklarda, elçiliklerde bakan veya büyük elçiden sonra gelen en büyük yönetici. |
müsteşarlık | * Müsteşar olma durumu. * Müsteşarın görevi veya makamı. |
müsteşrik | * Doğu bilimci, şarkiyatçı, oryantalist. |
müstevi | * Her yeri aynıdüzeyde olan, düz. * Düzlem. |
Kategoriler