müteveccih | * Bir yere gitmeye, bir şeyi yapmaya karar veren. * Yönelmiş. |
müteveccihen | * Bir yere doğru gitmek üzere. * Bir şeyi yapmaya yönelmişolarak. |
müteveffa | * (insan için) Ölmüş, ölü. |
mütevehhim | * Kuruntulu, evhamlı. * Korkak, ödlek. |
mütevekkil | * Her işini Tanrı’ya veya oluruna bırakmış, kadere boyun eğmiş. |
mütevelli | * Bir vakfın yönetimi kendisine verilmişolan kimse. |
mütevelli heyeti | * Bir vakfın veya bir kuruluşun yönetim işlerinin doğrudan bağlı bulunduğu kurul. |
mütevellit | * Doğmuş, dünyaya gelmiş. * Meydana gelmiş, ileri gelmiş. |
müteverrim | * Veremli. |
müteyakkız | * Uyanık, tetikte, sak. |
mütezayit | * Artan, çoğalan. |
müthiş | * Korkuya düşüren, korkunç, dehşetli. * Çok rahatsız eden, dayanılmaz. * Şaşılacak kadar değişik. * “Ne şaşılacak şey” anlamında kullanılır. |
müttefik | * Bağlaşık. |
müttefikan | * El birliğiyle, hep birlikte. * Oy birliğiyle. |
müttehiden | * Birlikte, birlik olarak. |
müttehit | * Birlik durumuna gelmiş, birleşik, birlik olmuş. * Birleşik. |
müvekkil | * Birini kendine vekil olarak seçen kimse. |
müvellidülhumuza | * Oksijen. |
müvellidülma | * Hidrojen. |
müverrih | * Tarih yazan kimse, tarihçi. |
müvesvis | * İşkilli, kuruntulu, vesveseli. |
müvezzi | * Dağıtıcı. |
müvezzilik | * Müvezzi olma durumu. |
müyesser | * Kolaylıkla ortaya çıkan. |
müyesser olmak | * kolaylıkla ortaya çıkmak, kolaylıkla elde edilmek. * nasip olmak. |
-müz | * Bkz. -mız / -miz. |
müzaheret | * Yardım etme, arkalama, destekleme, arka çıkma. |
müzaheret etmek | * yardım etmek, arkalamak, arka çıkmak. |
müzahir | * Arkalayan, destekleyici, arka çıkan, yardımcı. |
müzahrefat | * Süprüntüler, pislik. * Yalanlar, saptırmalar. |
müzakerat | * Bir konuyla ilgili konuşmalar, danışmalar, müzakereler. |
müzakere | * Bir konuyla ilgili görüşme, danışma. * Sözlü sınav. * Etüt, mütalâa. |
müzakere etmek (veya yapmak) | * bir konuyu görüşmek, konuşmak. * sözlü sınav yapmak. |
müzakereci | * Öğrencileri çalıştıran kimse. |
müzayaka | * Sıkıntı, darlık, parasızlık. |
müzayede | * Artırma. |
müze | * Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı. |
müze gibi | * eski ve değerli eşyaları olan (yer). |
müzebzep | * (yönetim için) Bozuk. * Çok karışık, karmakarışık. |
müzeci | * Müze kuran veya müzede çalışan kimse. |
müzecilik | * Müze kurma veya işletme işi. |
müzehhep | * Altın suyuna batırılmışolan. * Yaldızla süslenmiş, yaldızlanmış. |
müzekker | * Eril. |
müzekkere | * Bir işiçin, herhangi bir üst makama yazılan yazı. * Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığıyazı. |
müzelik | * Müzeye konulacak değerde veya eskilikte olan. * Eski, köhne. |
müzevir | * Söz götürüp getiren, arabozan. |
müzevirleme | * Müzevirlemek işi. |
müzevirlemek | * Birinin başkasıaleyhine yaptıklarıveya söylediklerini karşıtarafa iletmek, ara bozmak. |
müzevirlik | * Müzevir olma durumu. |
müzevirlik etmek | * söz getirip götürmek, ara bozmak. |
Kategoriler