makaralarıkoyuvermek (zapt edememek veya salıvermek) | * kendini tutamayarak kahkahayla gülmeye başlamak. |
makaralı | * Makarası olan, makara ile çalışan. |
makaralıkuş | * Sürekli öten kuş. |
makaraya almak | * bir kimseyle alay etmek. |
makarena | * El kol hareketleri ile birlikte yapılan bir tür hızlıdans. |
makarna | * İrmik veya una yumurta karıştırılarak hazırlanmıştürlü biçimlerdeki kuru hamur ve bu hamurdan yapılan yemek. * İtalyan lireti. |
makarnacı | * Makarna yapan veya satan kimse. * İtalyan. * Makarnayıçok seven (kimse). * Şişman, hareketsiz (kimse). |
makarnacılık | * Makarna yapma veya satma işi. |
makas | * Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lâmadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç. * Birbirine komşu iki demir yolu hattınıhemen bunların uzantısındaki üçüncü hatta bağlamaya yarayan alet. * Uygun bir açı oluşturacak biçimde birbirini kesen demir yolu hatları. * Üst üste konulmuş birkaç yassıçelikten yapılan araba yayı. * Üst uçları birbirine bağlı, alt uçlarıaçık olan iki direkten kurulmuş, ağırlık kaldırma düzeni. * Çatıve köprülerde genellikle ağaç veya çelikten yapılan, ağırlığıkarşılıklı iki ayağa veya duvara aktaran çatılmışkirişsistemi. * Çalma, kırpma. * Dirsek. * Bazıeklem bacaklıhayvanların ön ayaklarında bulunan, savunma ve saldırmada kullanılan kıskaç. * Mobilyalarda yukarıdan aşağıya doğru açılan kapaklarıyatay konumda tutmak amacıyla yapılmışmafsallı, kollu kapak aracı. |
makas almak | * yanağı orta parmak ile işaret parmağıarasına alıp sıkıştırmak, makaslamak. |
makas hakkı | * Bkz. makas payı. |
makas payı | * Kumaş biçerken ihtiyat olarak bırakılan pay. * Ölçüden fazla bırakılan veya fazlalığıhoşgörülen miktar. |
makas vurmak | * makasla kesmek. |
makasçı | * Makas yapan veya satan kimse. * Demir yollarında makaslarıaçıp kapayarak trenlere yol veren görevli. |
makasçılık | * Makasçının görevi. * (basında) Başka gazetelerdeki haberleri kesip olduğu gibi aktarma işi. |
makaskâr | * Kâğıt oymacılığı ile uğraşan kimse, oymacı, kesme ve oyma sanatı ile uğraşan kimse. |
makaslama | * Makaslamak işi. * Çaprazlama. |
makaslamak | * Makasla kesmek. * (yazı, film vb. için) Kısaltmak, kesmek. * Makas almak. |
makaslanma | * Makaslanmak işi. |
makaslanmak | * Makaslamak işine konu olmak. * Kesilmek. |
makaslı | * Makası olan. |
makaslı böcek | * Kın kanatlılarından, başıve makasları iri bir böcek, bağkesen (Lucanius). |
makastar | * Kumaş biçen, prova yapan, parçalarıpatrona göre ayarlayan, işdağıtımınıyapan usta. |
makat | * Kıç. * Anüs, şerç. * Minderli alçak sedir. * Minder yüzü, minderin üzerine yayılan kumaş. |
makber | * Mezar, kabir, medfen. |
makbul | * Kabul edilen. * Beğenilen, hoşkarşılanan. * Geçer, geçerli. |
makbul olmak | * beğenilmek. |
makbule geçmek | * çok beğenilmek, hoşa gitmek, işe yaramak. |
makbuz | * Alındı. |
Makedon | * Makedonya halkından olan kimse. |
Makedonca | * Makedonya’da kullanılan dil. |
Makedonyalı | * Makedonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
maket | * Yapı, heykel gibi şeylerin taslak durumundaki küçük örneği. * Mimarlıkta, sanayide ve bazısanat dallarında yer alan eserlerin taslak durumundaki küçük örneği. |
maket bıçağı | * Maket yapımında kullanılan ince ve keskin bıçak. |
maketçi | * Maket yapan kimse. |
maketçilik | * Maket yapmak veya satmak işi. |
makferlân | * Omuzdan yarı bele kadar inen pelerini olan palto. |
maki | * Akdeniz dolaylarında yaygın bodur ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsü. |
maki | * Makigillerden, Madagaskar adasında sık rastlanan, uzun kuyruklu, yumuşak tüylü bir memeli primat (Lemur). |
makigiller | * Örneği maki (II) olan primatlar sınıfı. |
makilik | * Maki yetişen yer. |
makine | * Herhangi bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürmek veya belli bir etki oluşturmak için birleştirilmiş aletler bütünü. * Bir alet veya taşıtın hareket sağlayan mekanizması. * Araba, otomobil. |
makine çekmek | * dikişmakinesinde dikmek. |
makine dolabı | * Makineler için özel yapılan dolap. |
makine gibi | * çok çabuk, art arda, aynı biçimde yapılan veya olan. |
makine gibi adam | * düzgün, çok ve çabuk işçıkaran adam. |
makine gücü | * Bir makinenin bir saniyede yapabildiği işmiktarı; uygulamada beygir gücü, vat veya kilovat ile ölçülür. |
makine odası | * Makinelerin tamir edildiği yer. * (sinemalarda) Sinema makinesinin bulunduğu yer. |
makine yağı | * Orta sıcaklıkta ve hafif yük altında çalışan makinelerin hareketli parçalarının yağlanmasında kullanılan bir yağlama yağı. * Gres. |
makineci | * Makine satan veya onaran kimse. |
Kategoriler