netekim | * Bkz. nitekim. |
netice | * Sonuç. |
neticelendirme | * Neticelendirmek işi, sonuçlandırma. |
neticelendirmek | * Sonuçlandırmak. |
neticeleniş | * Neticelenmek işi veya biçimi. |
neticelenme | * Neticelemek işi, sonuçlanma. |
neticelenmek | * Sonuçlanmak. |
neticeleşme | * Neticeleşmek işi veya durumu. |
neticeleşmek | * Sonuca erişmek. |
neticesiz | * Sona ulaşmayan, sonuçsuz. |
neticeten | * Sonuç olarak. |
netleşme | * Netleşmek işi veya durumu. |
netleşmek | * Net, açık seçik, iyi bir duruma gelmek. |
netleştirme | * Netleştirmek işi. |
netleştirmek | * Net ve açık bir duruma kavuşturmak. |
netlik | * Net olma durumu. |
neuzübillâh | * “Tanrı’ya sığındık”, “Tanrıkorusun” anlamında, tehlikeli bir durum karşısında kullanılır. |
neva | * Ses, ahenk, nağme. * Klâsik Türk müziğinde bir makam adıve yegâhtan bir oktav tiz olan “re” perdesi. |
nevabuselik | * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam. |
nevale | * Gereken yiyecek ve içecek şeyler, azık. |
nevaleyi düzmek | * gerekli yiyecek ve içeceği sağlamak, sofrayıhazırlamak. |
nevazil | * Nezle, ingin, dumağı. |
nevaziş | * İltifat, gönül alma, okşama. |
nevbet | * Nöbet. |
neveser | * Klâsik Türk müziğinde birleşik bir makam. |
nevi | * Çeşit, cins, tür. |
nev’i şahsına münhasır | * Kendine özgü davranışve karakteri olan kimseler için kullanılır. |
nevir | * Yüzün rengi, bet beniz. |
nevmit | * Umutsuz, çaresiz. |
nevmit olmak | * çaresiz kalmak, umudu kalmamak. |
nevralji | * Sinir üzerinde duyulan, genellikle şiddetli ve batıcıağrı. |
nevraljik | * Nevraljiyle ilgili, nevralji türünden olan. |
nevrasteni | * Başağrıları, sindirim güçlükleri gibi fizikî rahatsızlıklar ve ruhsal görevlerde gevşeme ve bitkinlik biçiminde görülen, sinirsel güçlerin zayıflamasından doğan nevroz. |
nevresim | * Torba biçiminde dikilmişyorgan çarşafı. |
nevri dönmek | * belli etmemeye çalıştığı bir öfkeye kapılmak, çok sinirlenmek. |
nevrofik | * Bkz. nörotik. |
nevroloji | * Bkz. nöroloji. |
nevropat | * Sinir hastası. |
nevroz | * Bkz. Sinirce. |
nevruz | * Eski takvimlere göre yılın ve baharın ilk günü sayılan martın yirmi birine rastlayan gün. * Nevruz Bayramı. |
Nevruz Bayramı | * Nevruz günü kırlarda baharın gelişini kutlamak için yapılan bayram. |
nevruz otu | * İki çeneklilerden, çiçekleri aslanağzına benzeyen, türlü renkte, taşıdığı glikozit sebebiyle iç söktürücü olarak kullanılan bir kır bitkisi (Linaria vulgaris). |
nevton | * Uluslar arası birim sisteminde, kütlesi 1 kg olan cisme saniye karede 1 m lik bir ivme veren güç birimi. |
nevyunanîlik | * 20. yüzyıl başında Yahya Kemal ve Yakup Kadri’nin başlattıklarıAkdeniz mitolojisine yönelen edebiyat hareketi ve anlayışı. |
nevzat | * Yeni doğan çocuk. |
ney | * Klâsik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir üfleme çalgısı. |
ney üflemek (veya üfürmek) | * ney çalmak. |
neyçe | * Küçük ney. * Dokumacıların kullandığıküçük kamış. |
neye | * Bkz. Niye. |
neye uğradığını bilememek (veya şaşırmak) | * ansızın üzücü, sıkıcı, neşeli, güzel veya hoş bir durum karşısında kalmak. |
Kategoriler