Kategoriler
N SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük N Sayfa 3

nakibüleşraf * Peygamber soyundan olanların işlerine bakmak üzere kendi aralarından atanan görevli.
nakil * Bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma, taşıma, geçirme, aktarım.
* Göç, taşınma.
* Anlatma, söyleme, hikâye etme.
* Bir görevden başka bir göreve atanma, tayin.
* (yazı, resim için) Aynısını başka bir şeyin üzerine yapma, kopya etme.
* Başka dilden bir eseri kendi diline çevirme, tercüme etme.
nâkil * Taşıyan, aktaran, geçiren.
* Anlatan, hikâye eden.
* İletken.
nakil etmek * Bkz. nakletmek.
nakil vasıtası * Taşıma aracı, taşıt.
nakip * Bir kavmin veya kabilenin başkanıyahut onun vekili.
* Bir tekkede en yaşlıdervişveya dede.
nakisa * Eksiklik, kusur.
nakit * Para, akçe.
nakit para * Birikmiş, kullanılmaya hazır para, efektif.
nakkare * Mehterhanede yer alan, biribirine bağlı iki yarımküre benzeri ve iki değnekle vurularak çalınan bir tür
küçük kös.
nakkarhane * Mehtar takımına ve bunun bulunduğu yere verilen ad.
nakkaş * Yapıların duvar ve tavanlarına süslemeler yapan usta, bezekçi.
* Nakışçı.
nakkaşlık * Nakkaşolma durumu.
* Nakkaşın işi.
nakledilme * Nakledilmek işi.
nakledilmek * Nakletmek işi yapılmak veya nakletmek işine konu olmak.
naklen * Nakil yoluyla, aktarılarak.
naklen yayın * Bazı olay veya gösterilerin olduğu sırada radyo veya televizyonda yerinden aktarılması, duyurulması,
gösterilmesi, anlatılması, canlıyayın.
nakletme * Nakletmek işi.
nakletmek * Nakil işini yapmak, bir yerden başka bir yere geçirmek, iletmek.
* Anlatmak, aktarmak.
naklettirme * Naklettirmek işi.
naklettirmek * Nakil işini yaptırmak, nakledilmesini sağlamak.
naklî * Taşıma ile ilgili olan.
* Nakle dayanan, anlatılan, söylenen (gerçek).
naklî * Nakille ilgili.
naklî mazi * Belirsiz geçmiş.
nakliyat * Taşıma işleri, taşımacılık.
nakliyatçı * Taşıma işleri yapan (kimse), taşımacı.
nakliyatçılık * Nakliyatçı olma durumu.
* Nakliyatçının işi.
nakliye * Taşıma işi.
* Taşıma parası, taşımalık.
nakliyeci * Taşımacı.
nakliyecilik * Taşımacılık.
nakşetme * Nakşetmek işi.
nakşetmek * Süslemek, bezemek, nakışyapmak.
* Kalıcıve etkili olmasını sağlamak.
Nakşibendî * Nakşibendilîk tarikatından olan kimse.
Nakşibendîlik * Şeyh Muhammed Bahaüddin Nakşibend’in kurduğu, gizli ibadete dayanan bir tarikat.
Nakşîlik * Nakşibendîlik.
nakşolma * Nakşolmak işi.
nakşolmak * Bir yerde belirli bir iz bırakmak, yer etmek.
nakşolunma * Nakşolunmak işi veya durumu.
nakşolunmak * Nakşolmak işi yapılmak.
nakzen * Bozarak.
nakzen görmek * yargıtay tarafından bozulan bir karar üzerine bozma sebeplerini de göz önünde tutarak davaya yeniden
bakmak.
nakzen iade etmek * bir yargıkararını, yargılama yöntemine ilişkin hükümler bakımından yerinde görmeyip bozarak, hükmü
veren mahkemeye geri göndermek.
nakzetme * Nakzetmek işi.
nakzetmek * Bozmak.
* Yargıtay, bir mahkemenin yargısınıyerinde veya yolunda bulmayarak geri çevirmek.
nal * At, öküz gibi hizmet hayvanlarının tırnaklarına çakılan demir parçası.
nal çakmak * nallamak.
nal deyip mıh dememek * bir düşüncede direnmek.
nal toplamak * (at) yarışta sonlara kalmak veya sonuncu olmak.
nalân * İnleyici, inleyen.
nalâyık * Yakışıksız, hoşolmayan.

Bir yanıt yazın