naniklemek | * Başparmağı burun ucuna değdirip diğer parmaklarısallayarak alay işareti yapmak. |
nankör | * Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, iyilik bilmez. |
nankörce | * Nankör (bir biçimde). |
nankörleşme | * Nankörleşmek durumu. |
nankörleşmek | * Nankör duruma gelmek. |
nankörlük | * Nankör olma durumu. * Nankörce davranış, küfran. |
nankörlük görmek | * nankörce davranışla karşılaşmak. |
nansuk | * Bir cins ince, sık dokunmuşpatiska. |
napalm | * Yangın bombalarının doldurulmasında kullanılan, alüminyum veya sodyum palmitatla kıvamlaştırılmış madde. |
napalm bombası | * Napalm doldurulmuştürlü biçimlerde bomba. |
nar | * Nargillerden, yapraklarıkarşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızırenkte, küçük bir ağaç (Punica granatum). * Bu ağacın kırmızımtırak sarısert bir kabukla örtülü, içinde çok sayıda kırmızımtırak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemişi. |
nâr | * Ateş. |
nar balinası | * Narval. |
nar çiçeği | * Parlak kırmızırenk. * Bu renkte olan. |
nar gibi | * iyice kızarmış(yiyecek). |
nara | * Haykırma, bağırma. * Sarhoşveya külhan beyi bağırması. |
nara atmak (veya basmak) | * yüksek sesle uzun uzun haykırmak. |
nâra yakmak | * bir kimseye veya kendine zarar vermek. |
narcıl | * Hindistan cevizi. |
nardenk | * Nar, erik, kızılcık gibi yemişlerden yapılan pekmez. |
nardin | * Maydanozgillerden, çayırlarda yetişen ve hayvanlara yem olarak verilen, başakçıklarıtek çiçekli küçük bir bitki (Eryngium campestre). |
narenc | * Turunç. |
narenciye | * Turunçgiller. |
narenciyeci | * Narenciye üreticisi. |
nargile | * Tömbeki denilen bir cins tütünün dumanının sudan geçirilerek içilmesini sağlayan araç. |
nargile tütünü | * Tömbeki. |
nargiller | * İki çeneklilerden, nar çeşitlerini içine alan küçük bir familya. |
narh | * Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle temel ihtiyaç maddeleri için resmî makamlarca belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat. |
narh koymak | * ihtiyaç maddeleri için değişmez fiyat belirlemek. |
nârı beyza | * Akkor. |
nârına (veya nâra) yanmak | * Bkz. ateşine yanmak. * zarara uğramak, kötülükle karşılaşmak. |
narin | * İnce yapılı, yepelek, nazenin. * İnce, nazik. |
narinlik | * Narin olma durumu. |
narkotik | * Uyuşturucu. |
narkotizm | * Uzun süre ve çok miktarda uyuşturucu madde kullanmaktan doğan bozuklukların bütünü. |
narkoz | * İlâçla yapay olarak sağlanan ve vücutta bir veya birkaç görevin azalmasına yol açan uyku durumu. |
narkoz vermek | * ilâç vererek hastayı bilinçsiz ve ağrıduymaz duruma getirmek. |
narkozcu | * Ameliyat sırasında hastaya narkoz veren uzman. |
narkozculuk | * Narkozcunun işi. |
narkozitör | * Narkozcu. |
narsis | * Kendi benliğini seven. |
narsis kompleksi | * Kendini sevme özelliğini ön plâna çıkarmak işi. |
narsisizm | * İnsanın kendi benliğini sevmesi, özseverlik. |
narsislik | * Narsisizm. |
narval | * Atlas Okyanusunun Antartika bölgesinde yaşayan bir tür balina (Monodon monoceros). |
narven | * Karaağaç. |
nas | * Açıklık, açık ve kesin yargı. * İnak, dogma. |
nasbetme | * Nasbetmek işi. |
nasbetmek | * Atamak. |
nasfet | * Hak ve adalete uygunluk, hakkaniyet, nısfet. |
Kategoriler