natür | * Tabiat, doğa. |
natüralist | * Natüralizm akımını benimseyen (kişi). |
natüralizm | * Gerçeğin doğaya uygun biçimde yansıtılmasınıamaçlayan sanat akımı. * Gerçeğin yalnızca doğa ile açıklanması. |
natürel | * Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, doğal, tabiî. |
natürist | * Natürizm öğretisini benimseyen kimse. |
natürizm | * Toplumsal kuruluşların ve yaşayış biçiminin doğaya dönük olmasınıamaç edinen öğreti. |
natürmort | * Konusu, cansız varlıklar veya nesneler olan resim. |
navçağan | * Çiçekleri katmerli ve mor renkte olan bir tatula türü (Datura). |
navlun | * Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü. * Taşıyıcıtarafından, gemisinde taşınacak yük için istenen ücret. |
naylon | * Temel maddesi poliamit reçinesi olan, birçok giyim ve ev eşyasıyapımına yarayan, sert, dayanıklıve esnek madde. * Bu maddeden yapılmışolan. * Düzme, sahte. |
naylon fatura | * Girişfaturası olmayan bir mal için alıcıya verilen ve birini harcama yapmışgibi göstermek amacıyla düzenlenen faturanın halk arasındaki adı. |
naylon kız | * Asrî, modern kız. |
naz | * Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış, cilve. * İsteksiz gibi görünerek yalvartmak amacıyla yapılan davranış. * Şımarıklık. |
naz etmek | * nazlanmak. |
naza çekmek | * istekli olduğu hâlde yapmacıklıdavranışlarla isteksiz gibi davranmak. |
nazal | * Genizsil. |
nazar | * Bakış, bakma, göz atma. * Bir konu hakkında düşünme, görüş. * Belli kimselerde bulunduğuna inanılan; insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke, hatta cansız nesnelere de zarar veren, bakıştaki çarpıcıve öldürücü güç. |
nazar boncuğu | * Göz değmesin diye takılan mavi boncuk veya bunun yerini tutan başka şey, göz boncuğu. * Eşi benzeri olmayan, tek. |
nazar değmek (veya nazara gelmek) | * göz değmek. |
nazaran | * Göre, oranla, kıyasla. |
nazarıdikkat | * İlgi. |
nazarıdikkatini çekmek | * ilgisini çekmek. |
nazarı itibar | * İlgi, dikkat. |
nazarı itibara almak | * dikkat etmek, dikkate almak. |
nazarında | * birinin düşüncesine göre, birinin gözünde. |
nazarıyla bakmak | * ona öyle imişgibi, o gözle bakmak. |
nazarî | * Kuram niteliğinde olan, kuramsal, teorik. |
nazariyat | * Kuramlar. |
nazariyatçı | * Kuramcı. |
nazariye | * Kuram, teori. |
nazariyeci | * Teorisyen, kuramcı. |
nazarlık | * Nazarıetkisiz duruma getirdiğine inanılan, kumaşparçası, mavi boncuk, kurşun, dua yazılıkâğıt, muska gibi şey. |
nazenin | * Cilveli, nazlı. * Narin, ince yapılı. * (yerme amacıyla) Şımarık, nazlıyetiştirilmiş. * Bir Bektaşî tarikatının adı. |
nazı geçmek | * dilediğini kabul ettirecek kadar hatırısayılmak. |
nazım | * Hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan kafiyeli söz dizisi, manzume, koşuk. |
nâzım | * Düzenleyen, düzene koyan, tertip eden. * Manzume yazan kimse. |
nazım birimi | * Şiirde en küçük anlam bütünlüğünü sağlayan ve kendi içinde bağımsız dize topluluğu. |
nâzım plân | * Bir yerleşim bölgesinin bütün bayındırlık işlerinde göz önünde tutulmak için hazırlanmışplân. |
nazım türü | * İçeriğine ve konusuna göre şiirin kendi içinde ayrılmasıve adlandırılması. |
nazına katlanmak | * istenen her şeyi hangi durumda olursa olsun yerine getirmek. |
nazını çekmek | * her istediğini yerine getirmek. |
nazır | * Bir yere doğru bakan (ev, oda vb.). * Bakan. |
Nazi | * Nazizm yanlısı(kimse). |
nazik | * Başkalarına karşısaygılıdavranan. * İnce yapılı, narin. * Özen, dikkat gösterilmezse kırılabilen, bozulabilen. * Özen gösterilmezse, gerekli önlemler alınmazsa kötüleşebilen, kritik. * Dikkat isteyen, özen gerektiren. |
nazikâne | * İncelikle, saygıyla, nezaketle. |
nazikçe | * Nazik, ince, saygılı(bir biçimde). |
nazikleşme | * Nazikleşmek işi. |
nazikleşmek | * Nazik davranmak. * Özen gösterilmezse kötüleşebilecek bir duruma girmek. |
naziklik | * Nazik olma durumu veya nazikçe davranış, nezaket. |
nazil | * İnen, iniş. * Konaklayan. |
Kategoriler