o | * Başına getirildiği cümlenin anlattığıduyguyu belirtir. |
o | * Teklik üçüncü kişiyi gösterir. * İki veya daha çok şeyden, daha önce sözü geçeni gösterir. * Uzakta olan, hakkında konuşulan kimse veya şeyi belirtir. |
O | * Oksijen’in kısaltması. |
o bu | * Bazıkimseler ve nesneler. |
o denli | * Öyle, o kadar. |
o duvar senin, bu duvar benim | * birinin yalpalayacak kadar sarhoşolduğunu anlatır. |
o gün bugün(dür) | * o zamandan beri. |
o hâlde | * bu durum karşısında, demek oluyor ki, öyleyse. |
o kadar | * aşırılık belirtir. * tehdit ve kızgınlık bildirir. |
o kapı(mahalle) senin bu kapı(mahalle) benim | * sürekli gezip dolaşmayıanlatır. |
o saat | * Hemen, o anda. |
o sırada | * İçinde bulunulan zamanda. |
o taraflı olmamak | * ilgi göstermemek, konuyla ilgisi yokmuşgibi davranmak. |
o tarakta bezi olmamak | * o şeyle ilişiği bulunmamak. |
o yolda | * öyle, o gidişve düzenle. |
o yolun yolcusu | * (toplumun ahlâk anlayışına göre) kötü bir hayat sürdüren kimse. * ölümle sonuçlanacak bir durumda olan kimse. |
o, O | * Türk alfabesinin on sekizinci harfi; ses bilimi bakımından kalın, yuvarlak ve genişünlüyü gösterir. |
oba | * Göçebelerin konak yeri. * Bu konak yerinde konaklayan göçebe halk veya aile. * Genellikle bölmeli göçebe çadırı. |
obabaşı | * Obanın başı olan kimse. |
obartı | * Bkz. abartı. |
obartıcı | * Bkz. abartıcı. |
obartılmak | * Bkz. abartılmak. |
obartma | * Bkz. abartma. |
obartmak | * Bkz. abartmak. |
obelisk | * Dikili taş. |
oberj | * Şehir merkezinin dışında sade, basit kurulmuşkonaklama tesisi. |
obje | * Nesne. |
objektif | * Nesnel, afakî. * Fotoğraf makinesi, mikroskop, dürbün gibi optik âletlerle, cisimlerden gelen ışınlarıalıp ekran üzerine yansıtan mercek veya mercek sistemi. |
objektif olmak | * nesnel olmak. * tarafsız davranmak. |
objektiflik | * Objektif olma durumu. |
objektivist | * Nesnelci. |
objektivite | * Objektiflik. |
objektivizm | * Nesnelcilik. |
obruk | * İçbükey, mukaar, konkav. * İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu. |
obruklu | * Obruğu olan. |
observatuvar | * Gözlem evi, rasathane. |
obstrüksiyon | * Engelleme. |
obua | * Orkestrada yer alan çift kamışlı, tahta üflemeli çalgı. |
obuacı | * Obua çalan kimse. |
obur | * Gereğinden çok yemek yiyen, doymak bilmeyen (kimse). |
oburca | * Doymak bilmezcesine, gereğinden çok (yiyen). |
oburlaşma | * Oburlaşmak işi. |
oburlaşmak | * Obur duruma gelmek. |
oburluk | * Obur olma durumu. |
obüs | * Yüksek ve alçaktan mermi atabilen, top ve havanların bazıözelliklerine sahip kısa namlulu top. |
ocağı batmak | * yuvasıyıkılmak veya soyu tükenmek. |
ocağıkör kalmak | * soyu tükenmek, çocuğu bulunmamak. |
ocağısönmek | * aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak. |
ocağıtütmek | * soyu devam etmek. |
Kategoriler