orducu | * Savaşalanına gitmek için yola çıkan Osmanlı ordusunun her türlü ihtiyaçlarını sağlamak için birlikte giden zanaatçılar ve esnafa topluca verilen ad. |
ordugâh | * Ordunun konakladığıyer. |
ordusuz | * Ordusu olmayan. |
orfoz | * Hanigillerden, Ege ve Akdeniz’de bulunan, eti beyaz ve lezzetli, 10 kg dan 50 kg a kadar ağırlığı olan bir balık türü (Epinepheles gigas). |
org | * Klâvyeli büyük ve küçük borulardan yapılmış, körüklerden elde edilen havanın bu borulardan geçmesiyle değişik ses tonlarıverebilen, genellikle kilise çalgısı, erganun. |
organ | * Canlı bir vücudun, belirli bir görev yapan ve sınırlarıkesin olarak belirlenmiş bölümü, üye, uzuv. * Bir görevi, bir işi yerine getirmekle yükümlü kuruluş. |
organ aktarımı | * Bkz. organ nakli. |
organ nakli | * İşlevini yitirmiş bir organın yerine sağlam bir organıkoyma, organ aktarımı, transplântasyon. |
organik | * Organlarla ilgili, uzvî. * Bir görevi yerine getirmekle yükümlü kuruluşla ilgili olan. * Canlı, güçlü (ilişki). |
organik kimya | * Karbon birleşiklerinin incelenmesini konu alan kimya bölümü. |
organik kütle | * Birleşimindeki ögelerin büyük ve belirgin bölümü canlıvarlıklardan oluşan kayaç. |
organikçi | * Organik kimya uzmanı. |
organizasyon | * Düzenlemek işi, düzenleme, tertip. * Devlet, idare, toplum vb.nin düzenleniş biçimi. * Düzenli bir grup üyelerinin bütünü. * Kuruluş, kurum, teşkilât. |
organizatör | * Düzenleyici. |
organize | * Düzenlenmiş, düzenli. |
organize etmek | * düzenlemek. |
organize sanayi | * Birbirini bütünleyen, değişik sanayi kollarının ve kuruluşlarının oluşturduğu işalanı. |
organize suç | * Çeşitli kişi ve örgütlerce plânlanıp işlenen suç. |
organizma | * Canlı bir varlığı oluşturan organların bütünü, uzviyet. * Herhangi bir canlıvarlık. |
organlaşma | * Organlaşmak işi. |
organlaşmak | * (canlılar için) Organlar oluşmak. |
organlık | * Organ olma durumu. |
organoleptik | * Cisimlerin duyu organlarınıetkileme yeteneği. |
organtin | * Seyrek dokunmuş, ince, sert bir kumaş. * Bu kumaştan yapılmış. |
organze | * İpek veya keten iplikle dokunmuş, tülbent inceliğinde bir çeşit kolalıkumaş. * Bu kumaştan yapılmış. |
orgazm | * Cinsel uyarım ve zevkin en yüksek noktası. |
orgcu | * Org çalan sanatçı. |
orgeneral | * Asıl görevi ordu komutanlığı olan rütbesi en yüksek general. |
orgenerallik | * Orgeneralin rütbesi. * Orgeneralin makamıve görevi. |
orijin | * Soy sop. * Köken, başlangıç, kaynak. |
orijinal | * Özgün. * Alışagelenden daha değişik, şaşırtıcınitelikte olan. * Fabrikasınca yapılmışolan, taklit olmayan (araç ve gereç). * Otantik. |
orijinalite | * Özgünlük. * Alışılagelenden değişik, şaşırtıcınitelikte olma durumu. |
orijinallik | * Orijinal olma durumu, özgünlük. |
orkestra | * Yaylıve üflemeli çalgılar topluluğu. * Eski Yunan tiyatrolarında, sahne ve seyirciler arasındaki çember biçiminde koro yeri. * Bazıtiyatroların birinci katında sahne veya perdeye en yakın koltuklara verilen ad. |
orkestracı | * Orkestrada görevli kimse. |
orkestralama | * Bir çalgıtopluluğu için yazılmışparçanın notalarını, çalgıların tınıfarklarını göz önünde tutarak, bu topluluğu oluşturan çalgılar arasında paylaştırma sanatı. |
orkestralı | * Orkestrası olan. |
orkestrasız | * Orkestrası olmayan. |
orkide | * Salepgillerden, çiçeklerinin güzelliği dolayısıyla camlıklarda yetiştirilen birtakım bitki türlerinin ortak adı. |
orkinos | * Uskumrugillerden, boyu 2,5 m kadar olabilen, eti yenir bir balık, ton (Thunnus). |
orkit | * Er bezlerinin iltihaplanıp şişmesi. |
orlon | * Yapay dokuma ipliği. * Bu iplikle dokunmuşkumaş. |
orman | * Ağaçlarla örtülü genişalan; bu ağaçların bütünü. |
orman çayırı | * Orman içerisindeki açıklıklarda veya orman ağaçlarının altında yetişen tabiî çayır. |
orman evi | * Orman koruma memurunun evi. |
orman gibi | * (saç, kaşvb. için) gür, çok. |
orman gülü | * Avrupa, Asya dağlarında yetişen açelyaya benzer bitki. |
orman işletmesi | * Ormanla ilgili işleri yürüten kamu kurumu. |
orman kebabı | * Tas kebabına benzer bir çeşit et yemeği. |
orman kibarı | * Ayı. * Kaba, görgüsüz, bayağı(adam). |
Kategoriler