Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 18

ortak dil * Ana dilleri farklıtoplulukların arasında anlaşmayısağlayan dil.
ortak etmek * bir şeyi paylaşmaya razı olmak, katılmaya onay vermek.
ortak fark * Bir aritmetik dizide bir ögeyi elde etmek için ondan öncekine katılan sayı.
ortak gider * Kat mülkiyetinde her dairenin aylık giderlere eşit ölçüde katılma payı.
ortak hesap * Birden fazla kişi veya kuruluşun kullandığı banka hesabı.
ortak kat * Birtakım tam sayıların katı olabilecek sayı.
ortak mülkiyet * Malların ortak kullanımı.
ortak nesne * Birleşik cümlede yer alan yüklemlere ortak olarak bağlanan nesne.
ortak olmak * bir şeyi paylaşmak veya bir şeye katılmak.
ortak ölçülmez sayılar * Aralarında ortak tam bölen bulunmayan sayılar.
ortak özne * Birleşik cümleyi oluşturan yüklemlerle bağımlı olan özne.
ortak payda * Asgarî müşterek.
ortak tam bölen * İki veya ikiden artık sayının hepsini tam olarak bölebilen sayı.
ortak tümleç * Birleşik cümledeki yüklemlere bağımlızarf tümleci, nesne veya dolaylıtümleç.
ortak yapım * Çeşitli ülkelerde iki veya daha çok yapımcının iş birliğinden doğan film çalışması.
ortak yaşama * Başka türden iki canlının dengeli ve sıkı bir iş birliği ile birbirinden yararlanarak yaşamalarıdurumu.
ortak yönetim * Koalisyon.
ortak yüklem * Birden çok öznenin bağlı bulunduğu yüklem.
ortakçı * Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak, belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse,
maraba.
* Konakçının sindirilmemiş besininden yararlanan konuk.
ortakçılık * Ortakçı olma durumu.
* Ortakçıyaşama durumu.
ortaklaşa * Ortak olarak, el birliğiyle, müştereken, kolektif.
ortaklaşacı * Ortaklaşacılık yanlısı, kolektivist.
ortaklaşacılık * Üretim araçlarından kişisel sahipliği kaldırıp ortak kullanmayıve toplum içinde her türlü harekette ortak
davranışısavunan öğreti, kolektivizm.
ortaklaşma * Ortaklaşmak işi.
ortaklaşmak * Ortak olarak davranmak, ortak olmak.
ortaklaştırma * Ortaklaştırmak işi veya durumu.
ortaklaştırmak * Ortak duruma getirmek, kolektifleştirmek.
ortaklık * Ortak olma durumu, iştirak, müşareket.
* İki veya daha çok kimsenin işyaparak kazanç elde etmek için birleşmeleri, şirket, kumpanya.
ortaklık etmek * ortak olma durumuna gelmek.
ortaklık kurmak * şirket, kumpanya açmak veya çalıştırmak.
ortaklık senedi * Anonim şirketlerde veya kooperatiflerde her ortağın üyelik haklarını gösteren ada yazılısenet.
ortaklık sözleşmesi * Ortak ticarî kuruluşların oluşumunda ortaklık şartlarını içeren belge.
ortakyaşar * Ortak yaşama durumunda bulunan (canlı).
ortakyaşarlık * Ortakyaşar olma durumu.
ortalama * Ortalamak işi.
* İki veya ikiden artık nicelik toplamının, bu niceliklerin sayısına bölünmesinden çıkan (sayı), vasatî.
* Orta yerinden.
* İki karşıt düşünce arasında olan, yaklaşık.
ortalamak * Ortasını bulmak, ortasına varmak.
* Topla oynanan bazı oyunlarda, oyuncu topu alanın ortasına doğru atmak.
ortalamasına * Ortalayarak.
ortalı * Defterde, bir araya getirilmiş belli sayıda yaprakların oluşturduğu bölümlerden olan.
ortalığı… almak * kaplamak.
ortalığı… götürmek * kaplamak.
ortalığı birbirine katmak * kargaşa çıkarmak.
ortalığıkırıp geçirmek * herkesi heyecana sürüklemek.
* çok kızarak çevresindekilere bağırıp çağırmak.
ortalık * Bulunulan yer, çevre.
* İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda gibi yer.
* Herkes.
* Yeryüzünün görünen bölümü; çevre, etraf.
ortalık ağarmak * sabah olmaya başlamak.
ortalık düzelmek * toplum içindeki karışıklık yok olmak, tedirginlik kalmamak.
ortalık kararmak * akşam olmak.
ortalık karışmak * toplumda veya devletler arasında düzensizlik başgöstermek.
ortalık yatışmak * toplum içindeki düzensizlik ve kargaşa sona erip düzenli yaşayışyeniden başlamak.
ortalıkçı * Lokanta, gazino, pastahane gibi yerlerde ayak işlerine bakan kimse.
ortalıkta * Göz önünde, meydanda.

Bir yanıt yazın