ortak dil | * Ana dilleri farklıtoplulukların arasında anlaşmayısağlayan dil. |
ortak etmek | * bir şeyi paylaşmaya razı olmak, katılmaya onay vermek. |
ortak fark | * Bir aritmetik dizide bir ögeyi elde etmek için ondan öncekine katılan sayı. |
ortak gider | * Kat mülkiyetinde her dairenin aylık giderlere eşit ölçüde katılma payı. |
ortak hesap | * Birden fazla kişi veya kuruluşun kullandığı banka hesabı. |
ortak kat | * Birtakım tam sayıların katı olabilecek sayı. |
ortak mülkiyet | * Malların ortak kullanımı. |
ortak nesne | * Birleşik cümlede yer alan yüklemlere ortak olarak bağlanan nesne. |
ortak olmak | * bir şeyi paylaşmak veya bir şeye katılmak. |
ortak ölçülmez sayılar | * Aralarında ortak tam bölen bulunmayan sayılar. |
ortak özne | * Birleşik cümleyi oluşturan yüklemlerle bağımlı olan özne. |
ortak payda | * Asgarî müşterek. |
ortak tam bölen | * İki veya ikiden artık sayının hepsini tam olarak bölebilen sayı. |
ortak tümleç | * Birleşik cümledeki yüklemlere bağımlızarf tümleci, nesne veya dolaylıtümleç. |
ortak yapım | * Çeşitli ülkelerde iki veya daha çok yapımcının iş birliğinden doğan film çalışması. |
ortak yaşama | * Başka türden iki canlının dengeli ve sıkı bir iş birliği ile birbirinden yararlanarak yaşamalarıdurumu. |
ortak yönetim | * Koalisyon. |
ortak yüklem | * Birden çok öznenin bağlı bulunduğu yüklem. |
ortakçı | * Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak, belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba. * Konakçının sindirilmemiş besininden yararlanan konuk. |
ortakçılık | * Ortakçı olma durumu. * Ortakçıyaşama durumu. |
ortaklaşa | * Ortak olarak, el birliğiyle, müştereken, kolektif. |
ortaklaşacı | * Ortaklaşacılık yanlısı, kolektivist. |
ortaklaşacılık | * Üretim araçlarından kişisel sahipliği kaldırıp ortak kullanmayıve toplum içinde her türlü harekette ortak davranışısavunan öğreti, kolektivizm. |
ortaklaşma | * Ortaklaşmak işi. |
ortaklaşmak | * Ortak olarak davranmak, ortak olmak. |
ortaklaştırma | * Ortaklaştırmak işi veya durumu. |
ortaklaştırmak | * Ortak duruma getirmek, kolektifleştirmek. |
ortaklık | * Ortak olma durumu, iştirak, müşareket. * İki veya daha çok kimsenin işyaparak kazanç elde etmek için birleşmeleri, şirket, kumpanya. |
ortaklık etmek | * ortak olma durumuna gelmek. |
ortaklık kurmak | * şirket, kumpanya açmak veya çalıştırmak. |
ortaklık senedi | * Anonim şirketlerde veya kooperatiflerde her ortağın üyelik haklarını gösteren ada yazılısenet. |
ortaklık sözleşmesi | * Ortak ticarî kuruluşların oluşumunda ortaklık şartlarını içeren belge. |
ortakyaşar | * Ortak yaşama durumunda bulunan (canlı). |
ortakyaşarlık | * Ortakyaşar olma durumu. |
ortalama | * Ortalamak işi. * İki veya ikiden artık nicelik toplamının, bu niceliklerin sayısına bölünmesinden çıkan (sayı), vasatî. * Orta yerinden. * İki karşıt düşünce arasında olan, yaklaşık. |
ortalamak | * Ortasını bulmak, ortasına varmak. * Topla oynanan bazı oyunlarda, oyuncu topu alanın ortasına doğru atmak. |
ortalamasına | * Ortalayarak. |
ortalı | * Defterde, bir araya getirilmiş belli sayıda yaprakların oluşturduğu bölümlerden olan. |
ortalığı… almak | * kaplamak. |
ortalığı… götürmek | * kaplamak. |
ortalığı birbirine katmak | * kargaşa çıkarmak. |
ortalığıkırıp geçirmek | * herkesi heyecana sürüklemek. * çok kızarak çevresindekilere bağırıp çağırmak. |
ortalık | * Bulunulan yer, çevre. * İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda gibi yer. * Herkes. * Yeryüzünün görünen bölümü; çevre, etraf. |
ortalık ağarmak | * sabah olmaya başlamak. |
ortalık düzelmek | * toplum içindeki karışıklık yok olmak, tedirginlik kalmamak. |
ortalık kararmak | * akşam olmak. |
ortalık karışmak | * toplumda veya devletler arasında düzensizlik başgöstermek. |
ortalık yatışmak | * toplum içindeki düzensizlik ve kargaşa sona erip düzenli yaşayışyeniden başlamak. |
ortalıkçı | * Lokanta, gazino, pastahane gibi yerlerde ayak işlerine bakan kimse. |
ortalıkta | * Göz önünde, meydanda. |
Kategoriler