Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 23

otuzluk * Yaşı otuz civarında olan.
* İçinde otuz âdet bulunan.
* Otuz lira değerinde olan.
otuzuncu * Otuz sayısının sıra sıfatı; sırada yirmi dokuzuncudan sonra gelen.
ova * Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmemiş
olduğu, genellikle genişveya dar düzlük, yazı.
oval * Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı, sobe, beyzi.
* Kapalı, dış bükey ve uzunca bütün eğriler, özellikle elips gibi iki simetri ekseni olan (simetrik eğri).
ovalama * Ovalamak işi.
ovalamak * Ellerini bir şeye veya birbirine sürtmek.
* Sertçe ovmak.
* Ezmek veya ufak parçalara ayırmak.
ovalanma * Ovalanmak işi.
ovalanmak * Ovalamak işine konu olmak.
* Kendi kendini ovmak.
ovalatma * Ovalatmak işi.
ovalatmak * Ovalamak işini başkasına yaptırmak.
ovalı * Ovada yaşayan, ova halkından olan.
ovalık * Ovası olan, ovalarla kaplı.
ovasız * Ovası olmayan.
ovdurma * Ovdurmak işi.
ovdurmak * Ovmak işini yaptırmak.
ovdurtma * Ovdurtmak işi.
ovdurtmak * Ovdurmak işini birine yaptırmak.
ovma * Ovmak işi.
ovmaç * Hamuru ovalayarak yapılmışkırıntılarla pişirilmis çorba.
* Taze tarhana.
ovmak * Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek.
* Bir temizleyiciyle bir yeri veya bir şeyi kuvvetle sürterek temizlemek.
ovogon * Alg, mantar gibi ilkel bitkilerde dişi cinslik hücresi.
ovogon dağarcığı * Çiçeksiz bitkilerin çoğunda üreme organlarını barındıran boşluk.
ovolit * İç içe mineral kabuklardan oluşan balık yumurtası biçiminde kalker.
ovulma * Ovulmak işi.
ovulmak * Ovmak işine konu olmak.
ovunma * Ovunmak işi.
ovunmak * Kendi kendini ovmak.
ovuşmak * Ovuşturmak işi.
ovuşturma * Ovuşturmak işi.
ovuşturmak * Bir şeyi bastırarak başka bir şey üzerinden geçirmek.
* (el için) Birbirine sürtmek.
oy * Bir toplantıya katılanların, bir sorunla ilgili birkaç seçenekten birini tercih etmesi, rey.
* Bu tercihi belirten işaret, söz veya yazı.
oy birliği * Bir toplantıda oylamaya katılan bütün üyelerin aynıyönde oy kullanması.
oy birliği ile * oylamaya katılan bütün üyeler aynıyönde birleşerek.
oy çokluğu * Oylamaya katılanların yarıdan fazlasının aynıyönde oy kullanmaları.
oy hakkı * Kişilere tanınan oy verme yetkisi.
oy sandığı * Seçimlerde oy kâğıtlarının içine atıldığımühürlü sandık.
oy vermek (veya oyunu kullanmak) * bir sorun üzerindeki görüşünü belirtmek, rey vermek.
oya * Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığveya firkete ile yapılan ince dantel.
oya çiçeği * Koyu menekşe veya pembe renkte çiçekler açan süs bitkisi (Lagerstroemia indica).
oya gibi * ince, güzel, zarif.
oya koymak * bir konuda sonucu belirlemek için oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluğun görüşünü almak.
oyacı * Oya yapan veya satan kimse.
oyacılık * Oya yapma ve satma işi.
oyalama * Oyalamak işi.
oyalamak * Belirli bir süre birinin dikkat ve ilgisini başka bir şey üzerine çekmek, meşgul etmek.
* Vakit kazanmak için aldatmak.
* Eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek.
oyalamak * Oya ile süslemek.
oyalandırma * Oyalandırmak işi veya durumu.
oyalandırmak * Oyalanmasına yol açmak, oyalanmasını sağlamak.
oyalanma * Oyalanmak işi.
oyalanmak * Oyalamak işine konu olmak.
* Kendi kendini oyalamak.
* Boşuna zaman harcamak, vakit geçirmek.

Bir yanıt yazın