Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 4

oğulluk * Oğul olma durumu.
* Üvey oğul.
oğulsuz * Oğlu olmayan.
oğunmak * Bkz. ovunmak.
oğuşturmak * Bkz. ovuşturmak.
Oğuz * XI. yüzyılda Harezm bölgesinde toplu olarak yaşayan ve daha sonra batıya doğru göç ederek, bugünkü
Türkmen, Azerî, Gagavuz ve Türkiye Türklerinin aslını oluşturan büyük bir Türk boyu.
oğuz * İyi huylu (kimse).
Oğuzca * Türk dilinin Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmence, Gagavuzca ile Kırım’ın güney
bölgelerinde kullanılan Türkçeyi içine alan grubun ortak adı.
oh * Sevinç, beğenme, hayranlık, rahatlama gibi çeşitli duyguları belirtir.
oh çekmek * birinin kötü duruma düşmesine sevinildiğini anlatır.
oh demek * rahata ermek, rahata kavuşmak, rahat bir soluk almak.
oh olsun! * söz dinlemeyerek, yanlışdavranarak kötü duruma düşenlere “çok iyi olmuş” anlamında söylenir.
oha * Büyük başhayvanlarıdurdurmak için kullanılan seslenme.
* Kaba ve yakışıksız bir davranışta bulunana karşıkullanılır.
ohlama * Ohlamak işi veya durumu.
ohlamak * Oh sesini çıkarmak, oh demek.
ohm * Bkz. om.
oje * Tırnak cilâsı.
ojeli * İçinde oje bulunan.
* Oje sürülmüş.
ojit * Yanardağkütlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltların temelini oluşturan piroksen cinsinden
mineral madde.
ok * Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk.
* Yön göstermek amacıyla belli yerlere konulabilen, oka benzeyen işaret.
* Bazıâletlerde veya araçlarda düz ve uzun bölüm.
* Bir dairede bir kirişin ortasında bu kirişi gören yayın ortasına indirilen doğru parçası.
ok atmak * miras kalan mallarıpay etmek için ad çekmek.
ok gibi (yerinden) fırlamak * çok hızlı gitmek.
ok meydanı * Ok atma ustalığıedinilen veya ok atma yarışlarının yapıldığı alan.
ok meydanında buhurdan yakmak * geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak.
* önemli bir işiçin yetersiz imkânlardan yararlanmaya çalışmak.
ok yaydan (veya yayından) çıkmak * geri dönülemeyecek bir işyapmak.
ok yılanı * Başıpullu, boyu 2 m kadar olan, zehirli ve tehlikeli bir yılan.
okaliptüs * Mersingillerden, asıl yurdu Avustralya olan, boyu 100 m’yi aşabilen, toprağın suyunu çekerek yerin bataklık
duruma gelmesini önleyen bir ağaç (Eucalyptus globulus).
okapi * Gevişgetirenlerden, Kongo’da bataklık ormanlarda yaşayan, büyük bir antilop boyunda, gövdesi kızıl
kestane, bacakları beyaz çizgili bir memeli hayvan (Okapia johnstoni).
okar * Telli balıkçıl.
okazyon * Fırsat.
* Kelepir.
okçu * Ok yapan veya satan kimse.
* Okçuluk sporunu yapan kimse, kemankeş.
okçuluk * Ok yapma veya satma işi.
* Ok ve yay kullanılarak yapılan spor, ok atıcılığı.
okey * Plâstik, tahta veya mika benzeri maddelerden yapılmıştaşlarla oynanan ve konkene benzeyen bir tür oyun.
okka * 1283 gr’lık ağırlık ölçüsü birimi; 400 dirhem bir okka ederdi, kıyye.
okka çekmek * hacminden umulmayacak kadar ağır gelmek.
okka her yerde dört yüz dirhem * konuşulan bir gerçeğin açıklığınıve tartışma götürmezliğini anlatmak için söylenir.
okkalama * Okkalamak işi.
okkalamak * Bir şeyin ağırlığınıyaklaşık olarak anlayabilmek için elle yoklamak.
* Gereğinden çok övmek veya ilgi göstermek, koltuklamak, pohpohlamak.
okkalı * Kiloca fazla olan, ağır çeken.
* Büyük.
* Ağır.
okkalıkahve * Bol kahve ile yapılmışve büyük fincana konulmuşkahve.
okkalık * Herhangi bir okka ağırlığında veya oylumunda olan.
okkanın altına gitmek * haksız yere ezilmek, bir zarar veya ceza görmek.
oklama * Oklamak işi veya durumu.
oklamak * Ok gibi fırlama.
* Okla vurmak.
oklanma * Oklanmak işi veya durumu.
oklanmak * Okla vurulmak.
oklava * Hamur açmakta kullanılan silindir biçiminde uzunca değnek.
oklava (veya baston) yutmuşgibi * dimdik duranlar için söylenir.
oklu kirpi * Kemirgenlerden, kirpiye benzeyen, uzun dikenleri olan bir hayvan (Hystrix cristatus).
okluk * İçine ok konulan ve sırtta taşınan meşinden yapılmışok kılıfı, sadak.
okrama * Okramak işi veya durumu.

Bir yanıt yazın