Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 8

oleik asit * Oleik.
olein * Sıvıyağlarda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri.
oleometre * Yağların yoğunluğunu ölçmeye yarayan sıvıöçler.
olgu * Birtakım olayların dayandığısebep veya bu sebeplerin yol açtığısonuç, vakıa.
* Düşünülmüşolanın karşıtı, olmuşolan, gerçek olan, gerçekleşmişolan, vakıa.
olgucu * Olguculukla ilgili olan, pozitivist.
* Olguculuk yanlısı olan (kimse).
olguculuk * Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamalarıkuramsal olarak olanaksız ve
yararsız gören Auguste Comte ‘un açtığıfelsefe çığırı, pozitivizm.
olgun * (meyveler için) Yenecek duruma gelmiş.
* (insanlar için) Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, kâmil.
olgun odun * Ağaç gövdesinin öz odun ile dışodun arasında oluşan, ağaç işleri gereci olarak en üstün niteliği taşıyan
bölümü.
olgunca * Olgun gibi, olguna benzer.
olgunlaşma * Olgunlaşmak işi.
olgunlaşmak * (meyveler için) Olgun duruma gelmek.
* (insanlar için) Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmişolmak.
olgunlaştırma * Olgunlaştırmak işi.
olgunlaştırmak * Olgun duruma getirmek.
olgunluk * (meyveler için) Olgun, yenilebilir olma durumu.
* (insanlar için) Bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmişolma durumu, yetkinlik, kemal.
olgunluk çağı * İnsan hayatında beden ve ruhî yeteneklerinin en yetkin olduğu dönem.
olgunluk sınavı * Bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmişolma durumu, yetkinlik, kemal.
olgunluk yaşı * Bkz. olgunluk çağı.
oligarşi * Siyasî gücün birkaç kişilik bir grubun elinde toplandığıyönetim, aristokrasinin daralmış biçimi, takım erki.
oligoklâz * Billûr kütlelerde serpme durumunda bulunan, beyazımtırak bir tür feldspat.
oligosen * III. çağın miyosen ile eosen arasındaki dönemi.
olijist * Kızıl renkli, kayaçlarda rastlanan doğal demir oksidi.
olimpik * Olimpiyatlarla ilgili, olimpiyat ölçülerinde olan.
olimpiyat * Eskiden Yunanistan’da Zeus onuruna yapılan yarışmalara verilen ad.
* Her dört yılda bir başka ülkede yapılan, yalnızca amatörlerin katıldığıuluslar arasıspor yarışmaları,
olimpiyat oyunları.
* Çeşitli spor dallarında düzenlenen yarışma.
olivin * Sarımsıyeşil renkli, cam parıltılı, magnezyum ve demirli silikat, peridot.
olma * Olmak işi veya durumu.
olmadık * Daha önce hiç olmamış, alışılmamış, hiç beklenmeyen, olağan karşıtı.
* Gereksiz, yerinde olmayan davranışveya söz.
olmak * Varlık kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak.
* Gerçekleşmek veya yapılmak.
* Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak.
* Bir şeyi elde etmek, edinmek.
* Bir durumdan başka bir duruma geçmek.
* Herhangi bir durumda bulunmak.
* Uygun düşmek, yerinde görülmek.
* Yetişmek, olgunlaşmak.
* Hazırlanmak, hazır duruma gelmek.
* Bulunmak.
* (özne olarak zaman bildiren kelimelerle) Geçmek, tamamlanmak.
* Sürdürmek, yürütmek.
* Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak.
* (zaman bildiren bir isimle) Yaklaşmak, gelip çatmak.
* Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek.
* Özne bir isim tamlaması olduğunda, belirtenin belirtilene ait olduğu düşüncesini anlatır.
* Ek fiilin genişzamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılır.
* Sarhoşolmak.
* Uymak, tam gelmek.
* Yitirmek, elinden kaçırmak.
* Bir yerde doğmuş, yaşamışolmak.
* Bu fiilin genişzamanının tekil üçüncü kişisi olumlu olduğunda kabul, olumsuz olduğunda ret anlatır.
* (bir şeyle birlikte) Bir olayla karşılaşmak; başına kötü bir şey gelmek.
* (ne ile birlikte) Ne gibi bir ilginin bulunduğunu sormak veya hiçbir ilgi olmayacağını belirtmek için
kullanılır.
* Yol açmak.
* Bir isim veya sıfatın belirttiği durumu almak.
* Sıfat-fiil eki almışkelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur.
* (hastalık anlatan bir kelimeyle) Hastalığa yakalanmak, tutulmak.
olmamış * Olgunlaşmamış, ham.
olmayacak * Gerçekleşmesi imkânsız.
* Olmasıhoşgörülmeyen, uygun olmayan.
olmayacak duaya âmin demek * gerçekleşmeyecek, sonuç, vermeyecek işlerle uğraşmak.
olmaz * İmkânsız, gerçekleşemez.
* Yapılamayacak iş, tutum veya davranış.
olmaz olmaz * olamayacak, imkânsız şey yoktur.
olmazlı * Olması ihtimal dışı olan.
olmazlık * Olmazlı olma durumu veya olmazlı olan şey.
olmuş * Olgunlaşmış, ergin.
* Oluşmuş.
olmuş(veya pişmiş) armut gibi eline düşmek * emeksiz ve zahmetsizce eline geçmek.
olsa olsa * Son ihtimal olarak, nihayet.
* Ancak.
olta * Genellikle, bir olta takımının ava hazır bütününe verilen ad.
* Balık avlamada kullanılan, ucuna çengelli iğne takılı, en çoğu at kuyruğu kılından olan veya naylon tellerden
yapılmışiplik.
* Hile, düzen, oyun, yem.
olta balığı * Olta ile avlanan balık.
olta iğnesi * Olta takımının ucuna takılan ve biçimlerine göre değişik adlarla anılıp esas balığın yakalanmasında
kullanılan küçük çengel.
olta takımı * Olta ile balık avlamada kullanılan iğne, zoka gibi gereçlerin bütünü.
oltacı * Olta vb. balık avı gereci satan kimse.
* Olta ile balık avlamada usta kimse.
oltacılık * Olta yapmak veya satmak işi.
* Olta ile balık avlama işi.
oltaya düşmek * hileyle karşılaşmak, oyun veya düzen içinde girmek.
oltaya vurmak * (balık) oltaya takılmak.
oltayıyutmak * aldanmak.
Oltu kebabı * Oltu yöresine özgü yatay olarak şişe geçirilip kızartılan ve küçük küçük kesilen bir tür kebap.
Oltu taşı * Çeşitli süs eşyalarının yapımında kullanılan kara kehribar, oksidiyon taşı.
Oltu tozu * Bkz. pire otu.
oluk * Bir şeyin akmasına yarayan üst yanıaçık boru.
* Yağmur sularınıdamların kenarlarına toplayıp akıtan yatay konumlu, genellikle çinko vb. boru.
* Bir şeyin üzerinde oyulmuşyol.
* Ay yüzeyinde görülen uzun yarıklardan her biri.

Bir yanıt yazın