yont | * Başı boşhayvan. |
yont kuşu | * Kuyruksallayan. |
yontma | * Yontmak işi. * Yontulmuşveya yontularak yapılmış. |
Yontma TaşÇağı | * Bkz. Yontma TaşDevri. |
Yontma TaşDevri | * Tarihten önceki zamanların en eski devri. |
yontmak | * Bir şeye istenilen biçimi vermek için dış bölümünü keskin bir araçla biçmek, kesmek. * Bir kimsenin azar azar parasını çekmek, birinden para sızdırmak. * Bkz. kendine yontmak. |
yontu | * Taş, tunç, mermer, kil, alçı, bakır gibi maddelerden yontularak, kalı ba dökülerek veya yoğrulup pişirilerek oluşturulan eser, heykel. |
yontucu | * Yontu yapan kimse, heykeltıraş. * Kendi çıkarınıdüşünen. |
yontuculuk | * Yontu yapma sanatı, heykeltıraşlık. |
yontuk | * Yontulmuşyer. * Yontulmuşparça. * Yontulmuşolan. |
yontuk düz | * Erozyon etkisiyle oluşmuş, yumuşak engebeli yeryüzü parçası, yalama yazı, peneplen. |
yontulma | * Yontulmak işi. |
yontulmak | * Yontmak işi yapılmak veya yontmak işine konu olmak. * (insan için) Kabalıktan, görgüsüzlükten kurtularak toplum törelerine göre davranır duruma gelmek. * Bir şeyi kendi görüşüne göre değerlendirmek. |
yonulmak | * Yontulmak. |
yordam | * Çeviklik, çabukluk. * Çalım. * Yatkınlık, alışkanlık, yeti, meleke. * Kılavuz, yardımcı. |
yordamlı | * Yakışıklı. * Elinden işgelen, becerikli. |
yordamsız | * Çevik olmayan, cansız. |
yordurma | * Yondurmak işi. |
yordurmak | * Yorumunu yaptırmak, yorumlanmasını sağlamak. |
yorga | * Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden biri. |
yorgalama | * Yorgalamak işi. * Ayak ve baldır kaslarının felcinden ileri gelen özel yürüyüş biçimi. |
yorgalamak | * (at) Yorga yürümek, yorga gitmek. |
yorgan | * Yatakta örtünmeye yarayan, içi pamuk, yün vb. şeylerle doldurularak dikilmişgenişörtü. |
yorgan çarşafı | * Yorganın üzerine geçirilen veya dikilen çarşaf. |
yorgan döşek yatmak | * ağır hasta olmak. |
yorgan gitti, kavga bitti | * anlaşmazlık sebebi olan şey ortadan kalkınca anlaşmazlık da sona erdi. |
yorgan iğnesi | * Yorgan dikmeye yarayan iğne. |
yorgan ipliği | * Yorgan dikmek için kullanılan kalın ve sağlam iplik. |
yorgan kaplamak | * yorgana çarşaf geçirmek. |
yorgan kavgası | * Bir şeyden çıkar sağlama konusunda anlaşmazlığa düşme, post kavgası. |
yorgan yüzü | * Yorganıkirden ve dışetkilerden korumak için bezden veya kumaştan yapılan yüz. |
yorgancı | * Yorgan, yastık, şilte gibi şeyler diken veya satan kimse. |
yorgancılık | * Yorgancının işi. |
yorgun | * Çalışma veya değişik sebeplerle beden veya zihin etkinliği yavaşlayan, yorulmuşolan. |
yorgun argın | * Çok yorulmuş, gücü kalmamışolarak. |
yorgun düşmek | * çok yorulmak, bitkin duruma gelmek. |
yorgun yorgun | * Yorulmuşolarak, yorgun durumda. |
yorgunluğunu almak | * (kendi) dinlenmek. * (birini) dinlendirmek. |
yorgunluk | * Çalışma veya değişik sebeplerle bireyin ruh ve beden etkinlikleri açısından verimlilik düzeyinin azalması. |
yorgunluk çıkarmak (veya yorgunluğunu çıkarmak) | * dinlenmek. * yaptığı işten, yorgunluğu unutturan, sevindirici bir sonuç almak. |
yorgunluk kahvesi | * Dinlenmek amacıyla çalışmaya ara verildiğinde içilen kahve. |
yorgunu yokuşa sürmek | * yapılması güç bir işin, büsbütün güç şartlarda gerçekleştirilmesini istemek. |
yorma | * Yormak (I, II) işi. |
yormak | * Yorgun duruma getirmek. * Sıkıntıya sokmak, üzmek. |
yormak | * Bir sebebe bağlamak, bir duruma işaret saymak, bir anlam vermek, yorumlamak. |
yortma | * Yortmak işi veya durumu. |
yortmak | * Koşmak; sürekli yol yürümek. * İşsiz güçsüz gezmek. |
yortu | * Hristiyan bayramı. |
yorucu | * Yorgunluğa yol açan. |
yorulma | * Yorulmak (I, II) işi. |
Kategoriler