Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 62

yorulmak * Yorgun duruma gelmek.
yorulmak * Bir sebebe bağlanılmak, yorumlanmak.
yorum * Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.
* Bir olayı belli bir görüşe göre açıklama, değerlendirme.
* Gizli veya hayalî olan bir şeyden anlam çıkarmak.
* Bir müzik parçasıveya tiyatro oyununun orijinal bir teknik ve duyarlılıkla sunulması.
yorumcu * Yorum yapan kimse.
yorumculuk * Yorumcu olma durumu.
yorumlama * Yorumlamak işi.
yorumlamak * Bir yazıyıveya bir sözü yorum yaparak açıklamak, tefsir etmek.
* Bir olaya, bir duruma bir anlam vermek, tabir etmek.
* Bir müzik parçasınıveya bir tiyatro oyununu kendine özgü bir duyarlık ve teknikle çalmak, söylemek veya
oynamak, icra etmek.
yorumlanma * Yorumlanmak işi.
yorumlanmak * Yorumlamak işi yapılmak veya yorumlamak işine konu olmak, tefsir edilmek.
yosma * Şen, güzel, fettan (genç kadın).
* Çok süslü giyinen ve modaya düşkün kadın, koket.
yosmaca * Yosmaya yakışan biçimde, yosma gibi.
yosmalık * Yosma olma durumu, yosmaca davranış.
yosun * Tallı bitkilerin, çoğu sularda yetişen, ilkel yapıdaki örneklerine verilen genel ad.
yosun bağlamak (veya tutmak) * üzerini yosun kaplamak.
yosun külü * Yosunların yakılmasından elde edilen önceleri cam ve sabun sanayiinde kullanılan, soda ve iyot üretiminde
değerlendirilen deniz yosunu ürünü.
yosuncul * Yosunla beslenen veya yosunların içinde yaşayan.
yosunlanma * Yosunlanmak, yosunlaşmak işi.
yosunlanmak * Yosun oluşmak, yosunla kaplanmak.
yosunlu * Yosunu olan, yosunla kaplanmışolan.
yoz * Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemişolan.
* Kaba, adî, bayağı.
* Soysuz, yozlaşmış, dejenere.
* Kısır.
yozcu * Koyun ticareti yapan kimse.
yozlaşma * Yozlaşmak işi, tereddi.
yozlaşmak * Özündeki iyi nitelikleri birtakım dışetkenlerle zamanla yitirmek, bozulmak, soysuzlaşmak, doğasındaki iyi
nitelikleri sonradan yitirmek, tereddi etmek.
* Bir şey, manevî anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmek, bozulmak, dejenere olmak,
özünden uzaklaşmak.
yozlaştırma * Yozlaştırmak işi.
yozlaştırmak * Yozlaşmasını sağlamak, yozlaşmasına sebep olmak, soysuzlaştırmak, dejenere etmek.
yozluk * Yoz olma durumu, tereddi.
yön * Belli bir noktaya göre olan yer, taraf.
* Bir şeyin belli bir noktaya baktığıyan, veçhe.
* Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet.
* Tutulacak, izlenecek yol.
yön belirteci * Yön belirleme işine yarayan alet, pusula.
yön eki * Bkz. yön gösterme eki.
yön gösterme eki * Türkiye Türkçesinde kalıplaşıp sayılıörneklerde kalan yön bildiren yer ve zaman adlarıyapan ek: son-ra,
taş-ra, dış-arı, iç-eri vb.
yön vermek * yeni bir biçim, yeni bir düzen vermek.
yön zarfı * Yön bildiren zarf.
yönden * bakımından.
yöndeş * Yönü aynı olan, aynıyöne bakan.
yöndeşaçılar * İki paralel çizginin bir kesenle kesişmesinden oluşan ve biri içte, biri dışta olarak, kesenin aynıtarafında
kalan açılar.
yönelik * Belli bir yöne çevrilmişolan, müteveccih, ait, özgü.
yönelim * Yönelme durumu.
* Kendi durumunu veya bulunduğu yerin durumunu başka yerlere göre belirleme.
* Bireyin, karşılaştığıkarışık ve sorunlu durumlarda kendi yönünü, tutumunu belirlemesi.
* Bitki ve hayvan gibi bazıcanlıvarlıkların, ışık, ısı, besin gibi türlü uyarıcısebeplerin etkisi altında, bu
uyarıcılara doğru veya tersine yer değiştirmeleri olayı, doğrulum, tropizm.
yöneliş * Yönelmek işi veya biçimi.
yönelme * Yönelmek işi.
yönelme durumu * İsim soyundan bir sözü yaklaşma, yönelme kavramlarıyla fiile veya bir edata bağlayan durum, -e hâli, datif:
Türkçede -e ( -a, -y-e, -y-a ) ekiyle belirtilir: Eve (ev-e), yola (yol-a), bahçeye (bahçe-y-e), kapıya (kapı-y-a).
yönelme hâli * Bkz. yönelme durumu.
yönelmek * Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek.
* Amaç olarak benimsemek.
* Hedef almak.
yönelmeli * Yönelme durumunda olan.
yönelmeli tümleç * Yapılan işin anlamını bütünleyen ve yönelme durumunda bulunan tümleç: Çocuklar eve geldi örneğindeki
gibi.
yönelteç * Direksiyon.
* Bisikletin ön tekerlek maşasıüstüne bağlanmış, iki elle kullanılan yön değiştirme aracı, gidon.
yöneltilme * Yöneltilmek işi.
yöneltilmek * Yöneltmek işi yapılmak.
yöneltim * Yöneltmek işi.
yöneltme * Yöneltmek işi, tevcih.
* Öğrencilerin okul yaşamına, izleyecekleri derslere uyumlarını sağlamayıamaçlama, seçecekleri meslekleri
yönlendirme işi.
* Bir ırakgörürü veya gözlem aracını bakılacak yıldıza doğru çevirme işi.
yöneltmek * Bir şeye belli bir yön vermek, yönelmesini sağlamak, çevirmek, tevcih etmek.
* Birine veya bir şeye doğru bakmak.
* Birine bir şey söylemek, tevcih etmek.

Bir yanıt yazın