yuvar yuvar | * Yuvarlanır gibi. |
yuvarlacık | * Küçük ve yuvarlak. |
yuvarlak | * Top veya küre biçiminde olan, müdevver. * Top veya küre biçiminde olan, toparlak şey, küre. |
yuvarlak ağızlılar | * Gerçek çenenin yerinde geniş bir emici ağız bulunan, iskeletleri kemikleşmemişçok ilkel yapılıhayvanlar. |
yuvarlak hesap | * Yaklaşık olarak bir bütün sayıya tamamlanabilen hesap. |
yuvarlak konuşmak | * bir şeyin ayrıntılarını gereği gibi belirtmeden genel konuşmak. |
yuvarlak masa | * Yuvarlak olarak yapılmışmasa. * Toplantımasası. |
yuvarlak masa toplantısı | * Yuvarlak masa etrafında genişkatılımlı gerçekleştirilen önemli toplantı. |
yuvarlak sayı | * Bütüne tamamlanmışsayı. |
yuvarlak sıra | * Türkçe bir sözde bulunan yuvarlak ünlüler dizisi: Oğlunuzun, üzüntünüz gibi. |
yuvarlak solucanlar | * Sert bir kitinle örtülü vücutlarıhalkasız, uzunlamasına yuvarlak ve genellikle ince solucanlar topluluğu. |
yuvarlak ünlü | * Dudakların toplanıp yuvarlaklaşması ile oluşan ünlü: o, ö, u, ü. |
yuvarlak vokal | * Bkz. yuvarlak ünlü. |
yuvarlaklaşma | * Düz ünlünün ünsüz etkisiyle yuvarlak oluşu: savırmak > savurmak, kavışmak > kavuşmak, yımışak yumuşak gibi. |
yuvarlaklaşmak | * Yuvarlak bir biçim almak, yuvarlak duruma gelmek. |
yuvarlaklaştırma | * Yuvarlaklaştırmak işi. |
yuvarlaklaştırmak | * Yuvarlak duruma getirmek. |
yuvarlaklık | * Yuvarlak olma durumu. |
yuvarlama | * Yuvarlamak işi. * Yuvalama. |
yuvarlamak | * Bir şeyi bir yerden kaldırmadan ekseni çevresinde döndürerek yürütmek, tekerlemek. * Döndürerek tomar yapmak veya yuvarlak duruma getirmek. * Hızla düşürmek, devirmek. * İstekle ve çabucak yemek veya içmek. * (sözü) Belirsizce, anlaşılmayacak biçimde söylemek. * İnanılmayacak yalanlar söylemek. |
yuvarlana yuvarlana | * Yuvarlanarak, döne döne. * (yürüyüşiçin) Yuvarlanacak gibi. |
yuvarlanan taşyosun tutmaz | * sürekli olarak işdeğiştiren bir kimse başarıkazanmamaz. |
yuvarlanıp gitmek | * eldeki imkânlarla geçinmek. * birdenbire ölmek. |
yuvarlanış | * Yuvarlanmak işi veya biçimi. |
yuvarlanma | * Yuvarlanmak işi. |
yuvarlanmak | * Kendi üzerinde dönerek hareket etmek. * Dökülerek düşmek. * Yere devrilmek; düşmek. * Ansızın, beklenmedik bir zamanda ölmek. |
yuvarlatma | * Yuvarlatmak işi. |
yuvarlatmak | * Yuvarlamak işini yaptırmak. |
yuvarölçer | * Özellikle optik camların küresel eğriliğini ölçmeye yarayan araç. |
yuvasını bozmak | * aile düzenini dağıtmak. |
yuvasınıdağıtmak | * kurulu ev düzenini bozmak. |
yuvasınıyapmak | * birine gereken ceza veya cevabıvermek, hakkından gelmek. |
yuvasınıyıkmak | * birinin eşinden boşanmasına sebep olmak. * biri eşinden ayrılarak kendi aile düzenini yok etmek. |
yuvaya dönüş | * Eski yerine, görevine veya aile ocağına dönüş. |
yuvayıyapan dişi kuştur | * ev kadınının anlayışlı, idareci ve tutumlu olması gerektiğini anlatmak için söylenir. |
yuvgu | * Yuvak, merdane, silindir. |
yuvgulama | * Yuvgulamak işi. |
yuvgulamak | * Üzerinden yuvgu geçirmek. |
yüce | * Yüksek, büyük, ulu. |
Yüce Divan | * Anayasa Mahkemesinin yüksek aşamadaki görevlileri yargılarken aldığı isim, divanıâli. |
yücelik | * Yüce olma durumu, ulviyet. |
yücelim | * Üst geçiş. |
yüceliş | * Yücelmek işi veya biçimi. |
yücelme | * Yücelmek işi, itilâ. |
yücelmek | * Yükselmek, yüce bir duruma gelmek. |
yüceltilme | * Yüceltilmek işi. |
yüceltilmek | * Yüceltmek işine konu olmak veya yüceltmek işi yapılmak. |
yüceltme | * Yüceltmek işi, yükseltme. |
yüceltmek | * Yükseltmek, yüce bir duruma getirmek. |
yüğrük | * İyi yürüyen, iyi koşan. * Çalışkan. * Çevik, güçlü. |
Kategoriler