yüksek yaylak | * Orman sınırının üzerinde, en az 1600 metre yükseklikte bulunan yaylak. |
yükseklerde dolaşmak | * elde edilmesi güç şeyler istemek. |
yükseklik | * Yüksek olma durumu. * Geometrik biçimlerde, tabandan tepeye olan uzaklık. * Yükselti, irtifa. |
yükseklik korkusu | * Yüksek yerlerde duyulan aşırıkorku. |
yükseklikölçer | * Bulunulan yerin yüksekliğini gösteren cihaz, altimetre. |
yüksekten almak | * karşısındakilere olduğundan fazla böbürlendirmek, abartılıdavranmak. |
yüksekten atmak | * yapamayacak şeyleri yapabilirmişgibi söylemek. |
yüksekten bakmak | * kendini karşısındakinden üstün görmek. |
yüksekten konuşmak | * kendini çevresindekilere kabul ettirebilmek için övünerek konuşmak. |
yüksekten uçmak | * yükseklerde dolaşmak. * palavra atmak, çok abartmak. |
yükselim | * Bir yıldızın gök küresinde ekvator düzlemine göre açısal uzaklığı. |
yükseliş | * Yükselmek işi veya biçimi. |
yükselme | * Yükselmek işi, itilâ. * Terfi. * Yer kabuğunun yerin düşey salınımından ileri gelen kımıldanımı. * Suların kabararak yüzeyinin yükseğe çıkması. |
yükselmek | * Yükseğe çıkmak. * Güçlenmek, şiddetlenmek. * (fiyat için) Çoğalmak, artmak. * Aşamasıartmak. * Yüce duruma gelmek, yücelmek. |
yükselteç | * Alçak veya yüksek frekanslıakımların yararlıetkilerini artırmaya yarayan araç, amplifikatör. |
yükseltgeme | * Oksitleme. |
yükseltgemek | * Oksitlemek. |
yükseltgenme | * Oksitlenme. |
yükseltgenmek | * Oksitlenmek. |
yükselti | * Bir noktanın deniz yüzeyinden olan yüksekliği, rakım, irtifa. * Bir yıldızdan bir gözlemcinin gözüne gelen ışın ile ufuk düzleminin oluşturduğu açı. |
yükseltilme | * Yükseltilmek işi. |
yükseltilmek | * Yükseltmek işine konu olmak veya yükseltmek işi yapılmak. |
yükseltme | * Yükseltmek işi. |
yükseltmek | * Yükseğe çıkarmak, yukarıkaldırmak. * Güçlendirmek, şiddetlendirmek. * Değerini olduğundan daha çok göstermek. * Yüksek bir düzeye getirmek, geliştirmek. * Aşama ve mevki bakımından daha yüksek duruma getirmek. * Bir sayıyıkendisiyle birkaç kez çarpmak. |
yüksük | * Dikişdikerken, iğnenin batmasınıönlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak. * Köklerin ucunda bulunan ve kökün üretken dokusunu korumaya yarayan oluşum, kalensöve. |
yüksük kadar | * az, çok az, az miktarda. |
yüksük kına | * Yalnız bir tek parmağın başkısmına surülen kına. |
yüksük makarna | * Yüksük biçiminde olan makarna. |
yüksük otu | * Sıracagillerden, kalp hastalıklarında dijitalin adıyla kullanılan bir alkaloit veren, çiçekleri yüksük biçiminde olan bitki (Digitalis purpurea). |
yüksünme | * Yüksünmek işi. |
yüksünmek | * Bir şeyi kendine yük saymak, bir şeyi kendine yük olarak kabul etmek. * Üşenmek, tembellik etmek. |
yükte hafif pahada ağır | * taşınmasıkolay olan değerli (eşya). |
yüküm | * Yapılmasızorunlu olan işveya bir işi yapma zorunluğu, mecburiyet, mükellefiyet. |
yükümlendirme | * Yükümlülük altına alma işi. |
yükümlendirmek | * Yükümlülük altına almak. |
yükümlenme | * Yükümlenmek işi, tekeffül. |
yükümlenmek | * Bir şeyin sorumluluğunu üzerine almak, tekeffül etmek. |
yükümlü | * Yükümü olan, mükellef. |
yükümlülük | * Yükümlü olma durumu, mükellefiyet. |
yükün | * İyon. |
yükünme | * Yükünmek işi veya durumu. |
yükünmek | * Birinin önünde, saygı göstermek için eğilmek veya yere kapanmak. |
yükünü almak | * taşıyabileceği en ağır yükü yüklenmişolmak. * yeterli sayıda bulundurmak, dolmak. |
yükünü çekmek | * bütün ağırlığınıtaşımak, her türlü eziyete katlanmak. |
yükünü tutmak | * çok zengin olmak, zenginleşmek. |
yülgü | * Tıraşiçin kullanılan bıçak, ustura. |
yülük | * Ustura ile kesilmiş(kıl). |
yülüme | * Yülümek işi, tıraş. |
yülümek | * Vücudun fazla kıllarınıustura ile almak, tıraşetmek. |
yülünme | * Yülünmek durumu. |
Kategoriler