Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 70

yüksek yaylak * Orman sınırının üzerinde, en az 1600 metre yükseklikte bulunan yaylak.
yükseklerde dolaşmak * elde edilmesi güç şeyler istemek.
yükseklik * Yüksek olma durumu.
* Geometrik biçimlerde, tabandan tepeye olan uzaklık.
* Yükselti, irtifa.
yükseklik korkusu * Yüksek yerlerde duyulan aşırıkorku.
yükseklikölçer * Bulunulan yerin yüksekliğini gösteren cihaz, altimetre.
yüksekten almak * karşısındakilere olduğundan fazla böbürlendirmek, abartılıdavranmak.
yüksekten atmak * yapamayacak şeyleri yapabilirmişgibi söylemek.
yüksekten bakmak * kendini karşısındakinden üstün görmek.
yüksekten konuşmak * kendini çevresindekilere kabul ettirebilmek için övünerek konuşmak.
yüksekten uçmak * yükseklerde dolaşmak.
* palavra atmak, çok abartmak.
yükselim * Bir yıldızın gök küresinde ekvator düzlemine göre açısal uzaklığı.
yükseliş * Yükselmek işi veya biçimi.
yükselme * Yükselmek işi, itilâ.
* Terfi.
* Yer kabuğunun yerin düşey salınımından ileri gelen kımıldanımı.
* Suların kabararak yüzeyinin yükseğe çıkması.
yükselmek * Yükseğe çıkmak.
* Güçlenmek, şiddetlenmek.
* (fiyat için) Çoğalmak, artmak.
* Aşamasıartmak.
* Yüce duruma gelmek, yücelmek.
yükselteç * Alçak veya yüksek frekanslıakımların yararlıetkilerini artırmaya yarayan araç, amplifikatör.
yükseltgeme * Oksitleme.
yükseltgemek * Oksitlemek.
yükseltgenme * Oksitlenme.
yükseltgenmek * Oksitlenmek.
yükselti * Bir noktanın deniz yüzeyinden olan yüksekliği, rakım, irtifa.
* Bir yıldızdan bir gözlemcinin gözüne gelen ışın ile ufuk düzleminin oluşturduğu açı.
yükseltilme * Yükseltilmek işi.
yükseltilmek * Yükseltmek işine konu olmak veya yükseltmek işi yapılmak.
yükseltme * Yükseltmek işi.
yükseltmek * Yükseğe çıkarmak, yukarıkaldırmak.
* Güçlendirmek, şiddetlendirmek.
* Değerini olduğundan daha çok göstermek.
* Yüksek bir düzeye getirmek, geliştirmek.
* Aşama ve mevki bakımından daha yüksek duruma getirmek.
* Bir sayıyıkendisiyle birkaç kez çarpmak.
yüksük * Dikişdikerken, iğnenin batmasınıönlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak.
* Köklerin ucunda bulunan ve kökün üretken dokusunu korumaya yarayan oluşum, kalensöve.
yüksük kadar * az, çok az, az miktarda.
yüksük kına * Yalnız bir tek parmağın başkısmına surülen kına.
yüksük makarna * Yüksük biçiminde olan makarna.
yüksük otu * Sıracagillerden, kalp hastalıklarında dijitalin adıyla kullanılan bir alkaloit veren, çiçekleri yüksük biçiminde
olan bitki (Digitalis purpurea).
yüksünme * Yüksünmek işi.
yüksünmek * Bir şeyi kendine yük saymak, bir şeyi kendine yük olarak kabul etmek.
* Üşenmek, tembellik etmek.
yükte hafif pahada ağır * taşınmasıkolay olan değerli (eşya).
yüküm * Yapılmasızorunlu olan işveya bir işi yapma zorunluğu, mecburiyet, mükellefiyet.
yükümlendirme * Yükümlülük altına alma işi.
yükümlendirmek * Yükümlülük altına almak.
yükümlenme * Yükümlenmek işi, tekeffül.
yükümlenmek * Bir şeyin sorumluluğunu üzerine almak, tekeffül etmek.
yükümlü * Yükümü olan, mükellef.
yükümlülük * Yükümlü olma durumu, mükellefiyet.
yükün * İyon.
yükünme * Yükünmek işi veya durumu.
yükünmek * Birinin önünde, saygı göstermek için eğilmek veya yere kapanmak.
yükünü almak * taşıyabileceği en ağır yükü yüklenmişolmak.
* yeterli sayıda bulundurmak, dolmak.
yükünü çekmek * bütün ağırlığınıtaşımak, her türlü eziyete katlanmak.
yükünü tutmak * çok zengin olmak, zenginleşmek.
yülgü * Tıraşiçin kullanılan bıçak, ustura.
yülük * Ustura ile kesilmiş(kıl).
yülüme * Yülümek işi, tıraş.
yülümek * Vücudun fazla kıllarınıustura ile almak, tıraşetmek.
yülünme * Yülünmek durumu.

Bir yanıt yazın