yüzsüzleşme | * Yüzsüzleşmek işi. |
yüzsüzleşmek | * Yüzsüz duruma gelmek, yüzsüz olmak. |
yüzsüzleştirme | * Yüzsüzleştirmek işi. |
yüzsüzleştirmek | * Yüzsüz duruma getirmek. |
yüzsüzlük | * Yüzsüz olma durumu, yüzsüzce davranış. |
yüzü açılmak | * güzelliği, parlaklığı ortaya çıkmak. |
yüzü ak | * Suçu ve utanılacak bir durumu olmayan. |
yüzü ak olsun | * “sağolsun” gibi iyi bir dilek olarak söylenir. |
yüzü asık | * Somurtkan, küskün. |
yüzü asılmak | * somurtmak. |
yüzü görmek | * …-e kavuşmak. |
yüzü görmemek | * …-den yoksun olmak, uzak bulunmak. |
yüzü gözü açılmak | * sıkılmaz, utanmaz bir duruma gelmek. * toplumsal ilişkiler kurmaya, çevresini, dünyayıtanımaya başlamak. |
yüzü gülmek | * sevinci yüzünden belli olmak. * feraha kavuşmak. * temiz, tertipli duruma gelmek. |
yüzü kalmamak | * bir kimseden daha önce bir çok ricada bulunduğu için yeni bir şey istemeye sıkılmak. |
yüzü kara | * Utanacak bir durumu olan. |
yüzü karışmak (allak bullak olmak veya alabora olmak) | * can sıkıcı bir durum, yüzünden belli olmak. |
yüzü kasap süngeriyle silinmiş | * hiç utanması olmayan. |
yüzü kızarmak | * utanmak. |
yüzü olmamak | * o şeye dayanamamak. * cür’et ve cesareti olmamak, utanmak. |
yüzü pek | * Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söylenebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen. |
yüzü seçilmemek | * açıkça tanınmamak, belli belirsiz görünmek. |
yüzü sıcak | * Sevilen, hoşlanılan şeyleri nitelerken kullanılır. |
yüzü soğuk | * Ürkütücü. |
yüzü tutmamak | * haklıda olsa, karşısındakini kıracak bir davranışta bulunmaktan çekinmek. |
yüzü yazılıkalmak | * kullanılmak, yenilmek için hazırlanmışken herhangi bir sebeple olduğu gibi dokunulmadan kalmak. |
yüzü yerde | * alçak gönüllü. |
yüzü yerde | * Alçak gönüllü. |
yüzü yere gelmek (geçmek veya yüzünün derisi yere geçmek) | * çok utanmak. |
yüzü yok | * bir şey istemeye veya yapmaya cesareti yok, utanıyor. |
yüzü yumuşak | * Kendisinden istenilenleri geri çeviremeyen. |
yüzücü | * Yüzme sporu yapan kimse. * Yüzme sporunu profesyonel olarak yapan kimse. * (birini) Sömüren kimse. * Kasaplık hayvanların derilerini yüzen kimse. |
yüzücülük | * Yüzücü olma durumu. |
yüzüğü geriye çevirmek | * evlenme sözünü geri almak, nişanı bozmak. |
yüzük | * Parmağa geçirilen genellikle metal halka. * Yüzük oyunu. |
yüzük oyunu | * Fincanlar altına yüzük saklayarak oynanılan bir oyun. |
yüzük parmağı | * Serçe parmaktan önceki parmak. |
yüzük takmak | * nişanlanmak. |
yüzükoyun | * Yüzü yere gelerek. |
yüzülme | * Yüzülmek işi. |
yüzülmek | * Yüzmek işi yapılmak. * Derisi çıkarılmak. * Sömürülmek. |
yüzüncü | * Yüz sayısının sıra sıfatı; sırada doksan dokuzuncudan sonra gelen. |
yüzünden | * -den ötürü, -den dolayı, sebebiyle. * (genellikle olumsuzluk bildiren bir davranışta) -den ötürü, -den dolayı. |
yüzünden akmak | * (herhangi bir durum) yüzünden çok belli olmak. |
yüzünden düşen bin parça olmak | * öfke veya küskünlükten ileri gelen can sıkıntısıyla suratıasık olmak. |
yüzünden kan damlamak | * çok sağlıklı olmak, sağlığıyüzünün renginden belli olmak. |
yüzünden okumak | * ezbere değil, yazılmışkâğıttan okumak. * herhangi bir durumu yüzünden anlamak. |
yüzüne bağırmak | * birine öfke ile saygısızca sözler söylemek. |
yüzüne bakamaz olmak | * utanç, yüreksizlik gibi sebeplerle bir kimsenin karşısına çıkamamak. |
yüzüne bakılacak gibi (veya yüzüne bakılır) | * çirkin sayılmaz, güzelce. |
Kategoriler