zılgıt yemek | * azar işitmek. |
zılgıtlanma | * Zılgıtlanmak işi veya durumu. |
zılgıtlanmak | * Zılgıt yemek, azar işitmek. |
zımba | * Delgeç. * Delgeçle açılan delik. |
zımbalama | * Zımbalamak işi veya durumu. |
zımbalamak | * Bir şeyin üzerinde zımba ile delik açmak. * Bıçaklamak, bıçakla vurmak, öldürmek. |
zımbalanma | * Zımbalanmak işi veya durumu. |
zımbalanmak | * Zımbalanmak işi yapılmak. |
zımbalatma | * Zımbalatmak işi veya durumu. |
zımbalatmak | * Zımba ile işlem yaptırmak. |
zımbalı | * Zımbası olan. |
zımbalıdefter | * Kolay koparılabilsin diye yapraklarının dibi zımbalanmışolan defter. |
zımbırdatma | * Zımbırdatmak işi veya durumu. |
zımbırdatmak | * Telli bir çalgıyıacemice çalmak. * Herhangi bir şeyden çirkin ve kulağıtırmalayan sesler çıkarmak. |
zımbırtı | * Telli bir çalgıyıacemice çalarak çıkarılan çirkin ses. * Bu çirkin sesi çıkaran şey. * Adıhatırlanmayan veya söylenilmek istenmeyen ufak ve değersiz bir şeyi anlatmak için kullanılır. |
zımnen | * Üstü kapalı olarak, dolayısıyla. |
zımnında | * Dolayısıyla, için. |
zımnî | * Kapalı olarak yapılan veya söylenen, dolayısıyla anlatılan; kapalı, gizli. * İçerik. |
zımpara | * Çok sert alümin billûrlarıkapsayan ve aşındırıcı olarak kullanılan doğal kaya. |
zımpara kâğıdı | * Maden, tahta ve daha başka şeylerin yüzünü aşındırıp düzeltmeye ve parlatmaya yarar, üstüne zımpara tozu yapıştırılmışkalınca kâğıt. |
zımpara taşı | * Yüzeylerinden biri üzerinde çalışan ve düzlemsel yüzeyleri düzeltmede kullanılan taşlama taşı. |
zımpara tozu | * Taşkesme çarklarının üzerine yapıştırılan maden tozu. |
zımparalama | * Zımparalamak işi veya durumu. |
zımparalamak | * Bir şeyin yüzeyine zımpara sürmek. |
zımparalanma | * Zımparalanmak işi veya durumu. |
zımparalanmak | * Zımparalamak işi yapılamak. |
zındık | * Tanrı’ya ve ahrete inanmayan. |
zındıklık | * Tanrı’ya ve ahrete inanmama durumu. |
zıngadak | * Birdenbire ve sarsıntı ile (durmak, oturmak, düşmek). |
zıngıl zıngıl | * Zangır zangır. |
zıngıldama | * Zıngıldamak işi veya durumu. |
zıngıldamak | * Zangırdamak. |
zıngır zıngır | * Zangır zangır. |
zıngırdama | * Zıngırdamak işi veya durumu. |
zıngırdamak | * Zangırdamak. |
zıngırdatma | * Zıngırdatmak işi veya durumu. |
zıngırdatmak | * Zangırdamasına sebep olmak, titremek. |
zıngırtı | * Zangırdama sesi. |
zınk | * Hızla giden bir şeyin birdenbire durduğu an çıkardığısesi anlatır. |
zınk diye durmak | * birdenbire durmak. |
zıp | * Zıplayan veya birdenbire fırlayan bir şeyin hareketini veya çıkardığısesi anlatır. |
zıp diye çıkmak | * hiç beklenmeyen bir zamanda ortaya çıkmak. |
zıp zıp | * Zıplayarak. |
zıp zıp zıplamak | * çok sevinmek. |
zıpçıktı | * Türedi. * Görgüsüz, fırsatçıkimse. |
zıpır | * Delişmen. |
zıpırlık | * Delişmenlik. |
zıpka | * Karadeniz kıyısıhalkının giydiği dar paçalıpotur. |
zıpkın | * Büyük balıklarıvurup çekmeye yarayan ucu çengelli mızrak. |
zıpkıncı | * Zıpkın olarak balık avlayan kimse. |
Kategoriler