zirve konferansı | * Zirve toplantısının oluşturduğu konferans. |
zirve toplantısı | * Katılan devletlerin en yetkilisinin veya yetkili olan diplomatının yer aldığıuluslar arasıtoplantı. |
zirzop | * Delişmen, aklına eseni yapan. |
zirzopça | * Zirzopluk edercesine. |
zirzoplaşma | * Zirzoplaşmak işi veya durumu. |
zirzoplaşmak | * Uygunsuz, yakışıksız davranmak. |
zirzopluk | * Zirzop olma durumu veya zirzopa yakışan davranış. |
zirzopluk etmek | * uygunsuz, yakışıksız davranışlarda bulunmak. |
zivircik | * Akdeniz bölgesinde yetişen, 100-300 cm yüksekliğinde, kuvvetli kokulu bir çalı(Anagyris foetida). |
ziya | * Işık, aydınlık. |
ziyadar | * Aydınlık, ışığı bol, parlak. |
ziyade | * Çok, daha çok, daha fazla. * Çoğalma, artma. |
ziyade olsun! | * yemekte bulunanlara veya yemeğe buyurun diyenlere söylenen bir nezaket sözü. |
ziyadeleşme | * Ziyadeleşmek işi veya durumu, fazlalaşma. |
ziyadeleşmek | * Fazlalaşmak. |
ziyadesiyle | * Olağandan, gerekenden çok, pek çok, fazlasıyla. |
ziyafet | * Konuklarıyemekli, eğlenceli ağırlama, şölen, toy. |
ziyafet çekmek (veya vermek) | * konuklarıyemekli ağırlamak. |
ziyan | * Zarar. |
ziyan etmek | * yersiz, boşyere harcamak. * zarara uğramak. |
ziyan olmak | * boşuna harcanmak, zarar görmek. |
ziyan zebil olmak | * boşuna, boşyere harcanmak. |
ziyanıyok! | * önemli değil, önemi yok!. |
ziyankâr | * Sürekli zarar veren veya zarar vermeyi huy edinmişolan. |
ziyankârlık | * Ziyan verme durumu veya huyu. |
ziyansız | * Ziyan vermeyen, dokunmaz. * Oldukça iyi. |
ziyaret | * Birini görmeye, biriyle görüşmeye gitme, görüşme. |
ziyaret etmek | * birini veya bir yeri görmeye gitmek. |
ziyaretçi | * Ziyaret eden, ziyarete giden kimse, görüşmeci. |
ziyaretgâh | * Hayır işlemek veya saygı göstermişolmak için ziyaret edilen yer, ziyaret yeri. |
ziynet | * Süs, bezek. |
zloti | * Polonya para birimi. |
Zn | * Çinko’nun kısaltması. |
Zodyak | * Gök küresinde, tutulumun geçtiği ve üzerinde on iki burcun (Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık) eşit aralıklarla dağıldığıkuşak, burçlar kuşağı. |
zoka | * Büyük balıklarıtutmakta kullanılan, küçük balık biçiminde, ucu iğneli kurşun parçası. |
zokayıyutmak | * aldatılıp zarara sokulmak. |
zom | * Olgun (kimse). * Çok sarhoşolan. |
zom olmak | * çok sarhoşolmak. |
zona | * Deride, sinirler boyunca, özellikle gövde, bacak ve yüzde birtakım ağrılıfiskelerin dökülmesiyle beliren, mikroplu bir hastalık. |
zonk zonk | * Zonklamanın zorlu olduğunu anlatmak için kullanılır. |
zonk zonk zonklamak | * vücudun bir yeri çok zonklamak. |
zonklama | * Zonklaşmak işi veya durumu. |
zonklamak | * (vücudun bir yeri) Nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak. |
zonklatma | * Zonklatmak işi veya durumu. |
zonklatmak | * Zonklamasına yol açmak, zonklamasına sebep olmak. |
zoolog | * Zooloji uzmanı, hayvan bilimci. |
zooloji | * Hayvan bilimi. |
zoospor | * Suda yaşayan mantarlarda ve su yosunlarında bulunan, selüloz zardan yoksun, üzerindeki iki veya daha çok titrek tüyle hareket eden üreme hücresi. |
zootekni | * Evcil hayvanlarıüretme ve yetiştirme bilimi. |
zor | * Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık. * Sıkıntıveya güçlükle yapılan. * Yüküm, mecburiyet. * Baskı. * Güçlükle, zorla. * Yapamazsın!. |
Kategoriler