Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Z

Türkçe Sözlük Z Sayfa 18

zorunlu tasarruf * Mecburen yapılması gereken tasarruf.
zorunluk * Olması gerekme, olduğundan başka olmama durumu, mecburiyet, zaruret, ıstırar.
* Olayların iç ve özlerindeki düzenlilik, yasaya bağlılık ve yapı gereği, belli şartlar altında ortaya çıkması
kaçınılmaz olan şey.
* İnsanın, doğanın ve toplumun nesnel yasalarına bağımlı olmasıdurumu.
zorunluluk * Zorunlu olma durumu, zorunluk.
Zr * Zirkonyum’un kısaltması.
zuhur * Ortaya çıkma, görünme, belirme, başgösterme, meydana çıkma.
zuhur etmek * ortaya çıkmak, görünmek, belirmek.
zuhurat * Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular.
zuhurî * Orta oyununda taklitçi.
zuhurî kolu * Orta oyunu takımı.
zula * Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı gizli yer.
zula etmek * çalmak, aşırmak.
zulmet * Karanlık.
zulmetme * Zulmetmek işi veya durumu.
zulmetmek * Eziyet etmek, işkence etmek.
zulüm * Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasınıuğrattığıkötü durum, kıyım, kıygı,
acımasızlık, haksızlık, eziyet, cefa.
zulüm görmek * haksızlığa uğramak, kendisine eziyet edilmek.
zum * Değişebilir odak uzaklıklı objektif, optik kaydırma.
zum yapmak * doğaya bakışaçısını genişletmek veya daraltmak amacıyla objektifin odak uzaklığınıdeğiştirmek.
zurna * Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı.
zurna gibi * dar (pantolon).
zurnacı * Zurna çalan kimse.
zurnacılık * Zurnacının işi veya mesleği.
zurnacının karşısında limon yemek gibi * birinin zihnini çelip işini göremeyecek duruma getirildiği anlatılırken söylenir.
zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına * “rastgele yapılan plânsız işlerde yöntem, kural aranmaz” anlamında kullanılır.
zurnanın zırt dediği yer * sürdürülmekte olan bir işin en can alıcınoktası.
zurnapa * Zürafa.
zurnazen * Zurna çalan kimse, zurnacı.
zurt * Bkz. zart zurt.
zübde * Özet, öz.
zücaciye * Cam, porselen vb. maddelerden yapılmışeşya.
* Cam, porselen ile ilgili.
züğürt * Parasız, yoksul, meteliksiz olan kimse.
züğürt tesellisi * Kötü sonuçlanmış bir işte, çok önemsiz iyi bir yan bularak sevinme.
züğürtleme * Züğürtlemek işi veya durumu.
züğürtlemek * Parasız, meteliksiz kalmak, züğürt duruma gelmek.
züğürtleşme * Züğürtleşmek işi veya durumu.
züğürtleşmek * Züğürt durumuna gelmek.
züğürtlük * Parasızlık, parasız kalma durumu, meteliksizlik.
Zühal * Sekendiz, Satürn.
Zühre * Çulpan, Çoban yıldızı, Venüs.
zührevî * Frengi ve bel soğukluğu gibi cinsel ilişkilerle bulaşan (hastalık).
zührevî hastalık * Bkz. zührevî.
züht * Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp, buyurduklarınıyerine getirme, takva.
zühul * İşçokluğu veya dalgınlık sebebiyle yanılma, geciktirme, ihmal etme.
zükâm * Nezle, ingin, dumağı.
zül * Alçalma, düşkünlük; ayıplanacak şey.
zül saymak * (bir olay veya sözü) küçültücü, alçaltıcı, aşağılayıcı olarak değerlendirmek.
zülâl * Saf, tatlısu.
Zülcelâl * Tanrı.
zülfaris * Baklagillerden bir süs bitkisi ve bunun güzel kokulu, mor, beyaz renkli, saç lülesi görünüşünde olan
kıvrıntılıçiçeği (Phaseolus caracalla).
zülfaruz * Bkz. zülfaris.

Bir yanıt yazın