zamanı geçmek | * o şey artık gerekli ve yerinde olmaktan çıkmak. * mevsimi geçmek. |
zamanında | * Eskiden. |
zamanla | * Aradan süre geçtikçe, giderek. |
zamanlama | * Zamanlamak işi. |
zamanlamak | * Bir konuda en iyi sonucu almak için en iyi, en uygun süreyi belirlemek. * Bir işin sürdürülmesi için zamanıplânlamak. |
zamanlı | * Uygun bir zamanda. * Ölçü bölümlü. |
zamanlızamansız | * Gelişigüzel zamanlarda, vakitli vakitsiz. |
zamansız | * Uygun olmayan bir zamanda (yapılan), vakitsiz. |
zamazingo | * Zımbırtı. * Dost, metres. |
zambak | * Zambakgillerden, 90-100 cm yüksekliğinde, güzel ve iri çiçekli, çok yıllık bir süs bitkisi (Lilium candidum). |
zambakgiller | * Bir çeneklilerden, çiğdem, lâle, soğan, pırasa, zambak gibi bitkileri içine alan bir familya. |
Zambiyalı | * Zambiya halkından olan kimse. |
zambur | * Bkz. kambur zambur. |
zamir | * İç yüz, iç. * Kişi, özlük, gösterme, soru ve belirsizlik kavramlarıvererek, varlıkların yerini tutan kelime, adıl. |
zamk | * Akasya, kitre, sütleğen gibi bazıağaçların kabuklarından sızarak donan, renksiz veya sarıkırmızımtırak renkte amorf madde; eriyiği yapıştırıcı olarak kullanılır. |
zamk ağacı | * Akasya, mimoza gibi zamk veya reçineli zamka benzeyen maddeler veren okaliptüslere ve daha birçok ağaca verilen ad. |
zamk akasyası | * Bkz. zamk ağacı. |
zamk hastalığı | * Bol miktarda zamk salgılama sonucu ortaya çıkan hastalığa verilen ad. |
zamkıarabî | * Bkz. Arap zamkı. |
zamkinos | * Adı birden hatırlanamayan küçük, değersiz şeyler için kullanılır. * Dost, metres. * Kaçma. |
zamkinos etmek | * kaçmak, savuşmak. |
zamklama | * Zamklamak işi veya durumu. |
zamklamak | * Zamk sürmek. |
zamklanma | * Zamklanmak işi veya durumu. |
zamklanmak | * Zamklamak işini konu olmak veya zamklamak işi yapılmak. |
zamklı | * Üstüne zamk sürülmüş. |
zamklıkâğıt | * Bir tarafıyapıştırılmak amacıyla zamklanmışkâğıt. |
zamlanma | * Zamlanmak işi veya durumu. |
zamlanmak | * Fiyatıyükselmek. |
zamme | * Ötre. |
zammetme | * Zammetmek işi. |
zammetmek | * Katmak. |
zampara | * Sürekli kadın peşinde koşan erkek, çapkın erkek. |
zamparalık | * Zampara olma durumu veya zamparaya yakışır davranış. |
zamparalık etmek | * çapkınlık etmek, kadın peşinde koşmak. |
zan | * Sanma, sanı. |
zan altında bulunmak | * bir şeyle suçlanmak, sanık durumunda olmak. |
zanaat | * İnsanların maddeye dayanan ihtiyaçlarınıkarşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte tecrübe, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat. * El ustalığı isteyen işler. |
zanaatçı | * Belli bir zanaatla uğraşan, bir zanaatımeslek edinen emekçi, zanaatkâr. |
zanaatçılık | * Küçük girişimci ve işçi niteliklerinin yanısıra son derece sınırlı bir el emeğinin yardımıyla işgörenlerin durumu, zanaatkârlık. |
zanaatkâr | * Zanaatçı. |
zanaatkârlık | * Zanaatçılık. |
zangır zangır | * Güçlü sarsılmayıveya titremeyi anlatır. |
zangırdama | * Zangırdamak işi veya durumu. |
zangırdamak | * Güçlü bir ses çıkararak titremek veya sallanmak. |
zangırdatma | * Zangırdatmak durumu. |
zangırdatmak | * Zangırdamasına yol açmak. |
zangırtı | * Güçlü titremeyle oluşan ses; gürültü. |
zangoç | * Kilise hizmetini gören ve çan çalan kimse. |
zangoçluk | * Zangoç olma durumu veya zangocun görevi. |
Kategoriler