Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Z

Türkçe Sözlük Z Sayfa 7

zehir zıkkım * Son derece ağır, acı.
zehir zıkkım olsun * ilenme olarak kullanılır.
zehirleme * Zehirlemek işi veya durumu.
zehirlemek * Öldürmek amacıyla (yedirmek, içirmek vb. yollarla) zehir vermek, ağılamak.
* Birine zararlıdüşünceler, zararlıduygular aşılamak.
zehirlenme * Zehirlenmek durumu.
* Yılan, arıvb. sokmasısonucu görülen hastalık.
zehirlenmek * Zehirlemek işi yapılmak veya zehirlemek işine konu olmak, ağılanmak.
* Zararlıdüşünceler edinmek.
zehirli * Zehiri olan.
* Zararlı(duygu, düşünce vb.).
zehirli gaz * Zehirleyici özelliği bulunan gaz.
zehirlilik * Zehirli olma durumu.
zehirsiz * Zehirli olmayan.
zehretme * Zehretmek durumu.
zehretmek * Tatsızlık çıkarıp üzüntüye yol açmak, bunaltmak, acıvermek, sıkmak, üzmek.
zehrolma * Zehrolmak durumu.
zehrolmak * Zevk almak umulurken üzüntü ile karşılaşmak.
zekâ * İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin
tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset.
zekâ bölümü * Bir kimsenin zihin gücünün hangi düzeyde bulunduğunu gösteren değer.
zekâ geriliği * Türlü sebeplerle zihnin görevini yapmakta gösterdiği sürekli yavaşlama, duraklama ve gerileme durumu.
zekâ testi * Bir kimsenin doğal yeteneğini veya genel yaşantılar yoluyla gelişen kişiliğini ölçmek için hazırlanmışolan
testler.
zekâ yaşı * Bir zekâ testinden elde edilen puanın, o zekâ testinin ortalamasına göre gösterdiği yer.
zekâ yeteneği * Bir kimsenin zihin gücü ve kabiliyeti.
zekât * Müslümanlıkta, sahip olunan mal ve paranın kırkta birinin, her yıl sadaka olarak dağıtılmasınıöngören
İslâmın beşşartından biri.
zekât vermek * Müslümanlıkta, sahip olunan mal ve paranın kırkta birlik payınısadaka olarak dağıtmak.
zekâvet * Çabuk anlama ve kavrama, zeyreklik, zekâ.
zeker * Erkeklik organı, kamış.
Zekeriya sofrası * Bir dileğin gerçekleşmesi için kırk çeşit yiyecekle hazırlanan sofra.
zeki * Anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, anlak, zeyrek.
* Çabuk ve kolay kavrayan.
* Zekâ varlığı gösteren.
zekice * Zeki olarak, zekiye uygun bir biçimde.
zelil * Hor görülen, aşağıtutulan, aşağılanan.
zelil etmek * aşağılamak, hor görmek, önem ve değer vermemek.
zelil olmak * hor görülmek, aşağılanmak.
zelve * Çift öküzünün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru
geçirilen çubuk.
zelzele * Deprem.
zem * Bir kimseyi kötüleme, yerme, yergi.
zembereği boşalmak (veya boşanmak) * zembereği kurulmaz duruma gelmek.
* kendini tutamayarak uzun uzun ve sesli gülmek.
zemberek * Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren yay.
* Kapılara takılan yaylıkapama düzeneği.
* Hayvan sırtında taşınabilen küçük top.
* Çelik veya pirinçten yapılmışok.
zemberek gibi * birdenbire, âniden.
zemberek kurulmak * durum kızışmak.
zemberek kutusu * Zembereği muhafaza etmek için yapılan kutu.
zemberek otu * Atkuyruğu.
zemberekçi * Yeniçerilerin zemberek kullanan askerlerine verilen ad.
zemberekli * Zembereği olan.
zembil * Hasırdan örülmüşsaplıtorba.
zembil otu * Buğdaygillerden, ayrık otuna benzeyen, çorak yerlerde yetişen bitki (Briza).
zemheri * Kışın en şiddetli zamanı, kara kış.
zemheri zürafası * Kışın ince giysi ile gezenler için söylenir.
zemin * Taban, döşeme, yer.
* Kumaş, süslü kâğıt, halı, yer muşambası, tablo gibi desenli nesnelerde, biçimlerin üzerinde yer aldığırenk.
* Temel, dayanak.
* Yeryüzü, dünya.
zemin hazırlamak * uygun ortam yaratmak.
zemin kat * Bkz. zemin katı.
zemin katı * Yer katı.
zemin ve zamana uygun * konuya, içinde bulunulan şartlara uygun.

Bir yanıt yazın