zerre kadar | * en küçük biçimde, hiç. |
zerre kadar … olsaydı | * çok az olsun … olsaydı. |
zerresi (veya zerre kadar eseri) kalmamak (olmamak veya yok) | * hiç bulunmamak, tükenmek, yok olmak. |
zerrin | * Altından yapılmış. * Altın rengi, sarı. * Fulya. |
zerzevat | * Sebze, göveri, göverti, sebzevat. |
zerzevatçı | * Zerzevat satan kimse, sebzeci. |
zerzevatçılık | * Zerzevatçının işi, sebzecilık. |
zevahir | * Bir şeyin dışardan görünüşü, dışyüz, görünüm. |
zevahiri kurtarmak | * bir işi gereği gibi değil, yapılıyor dedirtmek için üstünkörü yapmak. * Bkz. görünüşü kurtarmak. |
zeval | * Yok olma, yok edilme. * Suç, kabahat, sorumluluk, mesuliyet. * Bozulma. * Öğle. |
zeval bulmak (veya zevale ermek) | * bozulup yok olmak, çökmek. |
zeval vakti | * Gün ortası, öğle vakti. |
zeval vermek | * zarar vermek veya yok etmek. |
zeval vermemek | * korumak. |
zevale yüz tutmak | * bozulmaya, alçalmaya, yok olmaya başlamak, dönelmek. |
zevalî | * Zeval ile ilgili. |
zevali olmak | * zararı olmak, zararıdokunmak. |
zevalî saat | * Öğle vakti, 12.00’yi başlangıç olarak alan saat. |
zevalsiz | * Yok olmayan, ortadan kalkmayan, bitmeyen, kalımlı. |
zevat | * Kişiler, zatlar. |
zevce | * Erkeğin nikâhlandığıkadın, karı, eş, refika. |
zevcelik | * Zevce olma durumu, karılık, eşlik. |
zevç | * Kadının nikâhlandığıerkek, koca, eş. |
zeveban | * Erime. |
zeveban etmek | * erimek. |
zevk | * Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoşduygu, haz. * Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni. * Hoşa giden ve eğlendiren şey. * Tat, lezzet. * Eğlence. |
zevk almak (veya duymak) | * hoşlanmak, beğenmek. |
zevk ehli | * Eğlenmeyi seven kişi. |
zevk etmek | * eğlenmek. |
zevk için | * yalnız eğlenmek için. * alay etmek için. |
zevki çıkmak | * hoşa gitmek. |
zevkinde olmak (veya zevkine bakmak) | * yalnız kendi eğlencesini düşünmek. |
zevkine gitmek | * hoşuna gitmek. |
zevkine varmak | * bir şeyin tadını gereği gibi duymak. |
zevkini çıkarmak | * ondan olabildiği kadar zevk sağlamak. |
zevkini okşamak | * o şeyden hoşlanmak. |
zevkiselim | * En yüksek zevk. |
zevkiselim sahibi | * Beğenme ve algılama yeteneği tam olan. |
zevklenme | * Zevklenmek durumu. |
zevklenmek | * Zevk duymak, hoşlanmak. * Bir kimse ile alay etmek, eğlenmek. |
zevkli | * Beğenilen, hoşa giden. * Beğenisi olan (kimse). |
zevkli gelmek | * hoşlanmak. |
zevksiz | * Beğenilmeyen, hoşa gitmeyen. * Beğenisi olmayan (kimse). |
zevksizlik | * Zevksiz olma durumu. |
zevkten dört köşe olmak | * çok sevinip keyiflenmek, aşırızevk duymak. |
zevkusefa | * Eğlenme, eğlence. |
zevzek | * Tatsız ve çok konuşan, geveze. |
zevzekçe | * Zevzeğe yakışır (biçimde), zevzek gibi. |
zevzeklenme | * Zevzeklenmek işi veya durumu. |
zevzeklenmek | * Zevzeklik etmek. |
Kategoriler