In the time of my confession, in the hour of my deepest need
– İtirafım sırasında, en derin ihtiyacım olan saatte
When the pool of tears beneath my feet flood every newborn seed
– Ayaklarımın altındaki gözyaşı havuzu her yeni doğan tohumu sular altında bıraktığında
There’s a dying voice within me reaching out somewhere
– İçimde bir yerlere uzanan ölmekte olan bir ses var.
Toiling in the danger and in the morals of despair
– Tehlikede ve umutsuzluğun ahlakında çalışmak
Don’t have the inclination to look back on any mistake
– Herhangi bir hataya bakma eğiliminiz yok
Like Cain, I now behold this chain of events that I must break
– Cain gibi, şimdi kırmam gereken bu olaylar zincirini görüyorum.
In the fury of the moment I can see the master’s hand
– Anın öfkesiyle efendinin elini görebiliyorum.
In every leaf that trembles, in every grain of sand
– Titreyen her yaprakta, her kum tanesinde
Oh, the flowers of indulgence and the weeds of yesteryear
– Oh, hoşgörünün çiçekleri ve geçmişin yabani otları
Like criminals, they have choked the breath of conscience and good cheer
– Suçlular gibi, vicdan nefesini ve iyi tezahüratı boğdular
The sun beat down upon the steps of time to light the way
– Güneş, yolu aydınlatmak için zamanın basamaklarını aştı
To ease the pain of idleness and the memory of decay
– Tembellik acısını ve çürüme anısını hafifletmek için
I gaze into the doorway of temptation’s angry flame
– Günahın kızgın alevinin kapısına bakıyorum
And every time I pass that way I always hear my name
– Ve bu yoldan her geçtiğimde adımı hep duyuyorum.
Then onward in my journey I come to understand
– Sonra yolculuğumda anlamaya başladım.
That every hair is numbered like every grain of sand
– Her saçın her kum tanesi gibi numaralandırıldığını
I have gone from rags to riches in the sorrow of the night
– Gecenin hüznünde paçavralardan zenginliklere geçtim
In the violence of a summer’s dream, in the chill of a wintry light
– Bir yaz rüyasının şiddetinde, kış ışığının soğukluğunda
In the bitter dance of loneliness fading into space
– Uzaya kaybolan yalnızlığın acı dansında
In the broken mirror of innocence on each forgotten face
– Unutulmuş her yüzdeki masumiyetin kırık aynasında
I hear the ancient footsteps like the motion of the sea
– Denizin hareketi gibi eski ayak seslerini duyuyorum.
Sometimes I turn, there’s someone there, other time it’s only me
– Bazen dönüyorum, orada biri var, diğer zaman sadece benim
I am hanging in the balance of a finished plan
– Bitmiş bir planın dengesine takılıyorum.
Like every sparrow falling, like every grain of sand
– Düşen her serçe gibi, her kum tanesi gibi
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.